Alışık olmadığım rafine bir işe alım süreci vardı, psikometrik test dahi yaptılar. Görüşmek için Bursa'ya çağırdıklarında "Mısır'a giderken nasılsa Atatürk Havaalanına geleceklerini, orada buluşabileceğimizi" söyledim. Mustafa Demiralay ile görüştük, İK Direktörü Yasemin Başar Hanımla aynı yöndeydik, eve bıraktım. Mısırdaki Ülke Direktörü Ali Bora İşbulan ile telefonda iş görüşmesi yaptık, kısa bir yoklamadan sonra "ikimiz de fen liseliymişiz, nasılsa anlaşırız" diyerek çok kısa bir görüşmede kader birliğine karar verdik. Sanırım burada en önemli faktör Yalçın Beyin hakkımdaki olumlu referansıydı.
İşbaşı yaptığımda önce iki hafta süreyle Bursa'daki işleyişi görmek istedim. Entegre fabrikayı, nakışı, parça baskıyı, kesimhaneyi, dikim bantlarını, kalite yapısını, etüd kurgusunu, yalın uygulamayı yerinde gördüm. Sosyal uygunluk, teknik uygunluk beklentilerini anlama fırsatım oldu. Liderin Planlama ve Uygulama Kılavuzu kitabını okumam için verdiler, zaten okuduğumu söyleyince tatlı bir tebessümle karşılaştım. Mustafa Demiralay'ın sıkmadan ama yakından takibini hissederdim, kişisel olarak ilgilenmesinden etkilendiğimi söylemeliyim. Her gün bantlardan çıkan ikinci kalite ürünlerin hepsini odasına isterdi, bakardı, sahaya inemediği zamanlarda dahi sahadaymış gibi konuları takip edebilmesinin arkasında bu numunelerin olduğunu görmüştüm. Daha sonra Kahire fabrikasında oranın şartlarına uygun olarak aynı işi bant ustalarıyla her sabah birlikte yaptık, yararını gördüm.
Kahire'ye gittiğimde başka bir firmadan devir alınan bir fabrika buldum, Bursa'dakine benzemiyordu, devir süresince iki firmanın ekipleri bir süre ortak çalışacaktı. İngilizce-Arapça tercümanım vardı, bir işi bitirebilmek için Türkçe düşünüyor, İngilizce anlatıyor, Arapça tercümesinin anlaşılmasını umuyordum, tercüme nedeniyle çok iletişim kazası yaptık, yorulduk.
Önemli miktarda tamire ayrılmış ürün vardı, bir yandan da yenileri kesiliyor, banda giriyordu. Böyle devam edersek tamirleri bitiremeyeceğimizi fark ederek kesimi tamamen durdurdum, kesilmiş işi biten bantları da durdurarak tamir bantları kurdum. Ertesi gün Şenol Şankaya Bey telefonla aradı, "tamam şimdi hapı yuttum!" diye düşünürken sakince sebebini sordu, cevabımı dinledi, "ertesi gün yine aynı şekilde tamirlerin birikmeyeceğini nereden biliyorsun?" sorusunu beğendim, kök sebebi bulduğumu söylediğimde onun da ikna olduğunu hissettim, doğal olarak "ne kadar sürecek?" diye sordu. Bu noktada biraz mahcubum, ülke alışkanlıklarını ve yeni geldiğim fabrikanın kabiliyetini tartamadığım için süre tahminim yanlış çıktı, beklenenden bir hafta kadar daha uzun sürdü, neyse ki anlayışla karşıladılar.
Şenol Beyle bir sefer Kahire fabrikada planlama toplantısı esnasında karşılaştık, akıntıya uyduğumu gördü, kibarca uyardı, "bir dilek ve temenniler listesi değil, termin listesi yapıyorsunuz. Sadece yapılabilecek olan için söz verin. Bugün hoşumuza gitmeyebilir, en azından çözümü için B planı araştırırız. Yarın bunu nasıl iyileştireceğinizi dinlemek isterim". Şimdiye kadar gördüğüm en yapıcı ve zorlayıcı eleştirilerden biriydi!
Çalışanlar çok uzak mesafelerden, zor yol-otobüs şartlarıyla uzun yolculuklarla ancak fabrikaya gelebiliyorlardı, ilk saat üretimimde önemli kayıplar vardı. Odamdaki yazı tahtasında 5 Neden soruları hazırlamıştım ve çeşitlenen cevaplarını makalelerdeki numaralandırmaya uygun olarak (örneğin birinci sorunun olası ilk cevabına 1.1. derken ikinci olası cevabına 1.2. demiştim..) yazıyordum. Şenol Bey tesadüfen koridordan geçerken görmüş, geri döndü ve ne yaptığımı sordu. Derdimi anlattım, bant ustaları ve idari ekiple konuşarak cevapları rafineleştirmeye çabaladığımızı söyledim, aklımızdaki bir kaç aksiyonu paylaştım. Çok afili bir çalışma değildi, hiç bir sunumu falan da yoktu, son derece sadeydi ve en önemlisi işe yaramıştı. Fotoğrafını çekti, teşekkür etti, "powerpoint olmadan da yalın oluyormuş" dedi.
Bir seferinde 3 metre kumaşa ihtiyacım oldu, Mustafa Demiralay gelecekti, arayıp çantasında getirmesini rica ettim, yeri kısıtlıydı, beni kırmadı, getirdi, işimizi bitirdik, Mustafa Bey çantasına koyamadığı çamaşır vb için alışverişe gitti, bize sitem etmedi :)
Tüm kumaş ve malzeme Bursa'dan geldiği için herhangi bir eksik veya bozulma olduğunda çok sıkıntıya giriyorduk. Kargoyla gönderilerin teslimi de çok zaman alıyordu. Bir seferinde bir koli malzeme için Bursa'dan bir arkadaşı uçağa bindirdiler, Kahire'de havaalanında malzemeleri teslim aldık, arkadaş aynı uçakla geri döndü...
Çalışanları farklı bir tarzın olduğuna inandırmakta güçlük çektim. Bursa'dan video görüntüler ayarladık, gösterdik, etkisi sınırlı oldu. Bant dengelerini düzenledik, tesisatın kurulumunu tamamen değiştirdik, yerleşim planını amacımıza uydurduk. En sonunda çok daraldığım bir anda Şenol Bey aradı, sıkıntılı bandın için boşaltmamı, etrafına tribün hazırlamamı ve ertesi gün bir otobüsle havaalanında hazır olmamı istedi. Meraktan çatladım ama "neden?" diyemedim. Ertesi gün bir de ne göreyim! Bursa'daki bir bandı A dan Z ye tam kadrosu ve yalın ofis temsilcisiyle bana göndermiş! Bildiğiniz Fatih Sultan Mehmet'in gemileri karadan geçirmesi gibi!! Çok etkilenmiştim, fabrikaya geldik, bant yerine geçti, Bursa'daymış gibi çalışmaya başladılar. Neredeyse tamamı Mısırlı çalışanlardan daha yaşlıydı, büyük kısmı Mısırlı çalışanlar kadar seri değildi ama Mısırda bizim bir türlü ulaşamadığımız sayılara hem de birinci günde ulaştılar ve haftanın 6 günü (sadece Cuma günü hafta tatiliydi) tempolarını hiç bozmadılar! Ülkemle, Yeşimle gurur duydum!
Yasemin Hanım sadece İK değildi, Kalite grubu da ondaydı. Bir gün beni ofise çağırıp bantlardaki Türk arkadaşlardan birini gösterdi ve "ne yaptığını" sordu. Arkadaş çırpınıyordu, ter içindeydi, "elinden geleni yapıyor, tamiri önlemeye çalışıyor" dedim. Başı kesik tavuk gibi koşturarak bunu yapamayacağımız sakince anlattı, tamirin analizini sordu, kök sebebi belirleyebildiysek sadece bu sebebi düzeltmenin hem daha etkin hem daha az yorucu olacağını ifade etti. Güzel bir dersti :)
Bora Bey çılgındı, bir gece 03:00 kapıma dayandığını hatırlıyorum, "kalk top oynayacağız!" Şaşırdığım kadar da eğlendiğimi saklamayacağım. Çok titizdi, müşteri önemliydi, yerinde duramayacak kadar da enerjikti. NIKE, Kahire fabrikayla ilgili bir toplantı istediğinde Bursa'ya beni gönderdi, daha geleli bir ay bile olmamıştı... Powerpoint bir sunum önerdim, burun kıvırdı, A3 anlattı, elimden geldiğince yaptım, bir kaç düzeltmeden sonra "fena değil" dedi, 3 konu daha verdi! Sonunda elimde 4 adet A3 problem çözümlemesiyle toplantıya gittim, müşterinin aklında "biz bir kitap gibiyiz, iki bölümü sıkıcı geldi diye okumayı bırakmayın, daha neler olacak neler!" dediğim kaldı... 3 ay sonra ABD den bir heyetle gelip fabrikayı gezdiler, o toplantıdakilerden biri de vardı, "kitabın sonu heyecanlı çıktı" demesi hoşuma gitmişti.
Çok güzel bir deneyimdi. Elif Şafak / Aşk kitabını okuduktan sonra oğlumun sınav yılında yanında olmam gerektiğine inanarak istifa ettim. Çıkıp gittim ama yüreğimde Yeşim'den bir parça kaldı, bana inanan ve güvenen insanları aniden ayrılarak zora sokmanın mahcubiyeti kaldı, Bora Beyle - Yalçın Beyle olanlar gibi güzel dostluklar da baki kaldı...
Yalçın Beyin hep dediği gibi yalın bir avuç teknik değil, inanan ve güvenen insanlardı....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder