17 Haziran 2020 Çarşamba

Çanakkale Turu, 2020

 

Geçen sene Vespa motorumla Büyük Taarruz Turu ve arabayla İnebolu seyahati yapmıştım. Bu sene de Vespa motorumla Çanakkale Şehitliklerini ziyaret ettim. Gurur veren ve bir o kadar da üzüntüye sürükleyen güzel bir deneyim oldu.

Çekmeköy' den 06:30 çıktım, 800 km ve 150 TL benzin +  7 TL feribot + 25 TL otoyol parasından sonra 22:30 gibi Seferihisar'a geldim. Çanakkale milli park içinde heyelandan kapanan yol ve tek yön düzenlenen yollar seyahatin planlanandan daha uzun sürmesine neden oldu.  

İlk durak Gelibolu Mevlevihanesi, Türkiye'deki 15 mevlevihanenin en büyüğü, orta kısımda sahnesi var, savaşta cephanelik olarak kullanılmış. Hiç bir yönlendirme tabelası yok ancak neyse ki vatandaş yerini tarif etti. Görevli yıllık izindeymiş, kapalıydı.

Akbaş Şehitliği tedavisi cephede yapılamayan askerin geri bölgelere nakliyesi için kurulan iskelede, burası bile saldırıya uğramış. OPET buralara sosyal sorumluluk çerçevesinde rehabilitasyon için yatırım yapmış.




    

Bigalı köyünde müzeyi ve Atatürk Evini ziyaret ettim. Köy meydanı OPET' in katkısıyla düzenlenmiş, her eve sancak asılmış, huzurlu bir ortam var. Müzedeki el yazısıyla notlar alınan, derme çatma düzenlenen sergi yüreğine dokunuyor, duygulanıyorsun ve bir de devlet buralara neden özen göstermiyor diye asabın bozuluyor. Müze giriş ücreti 1 TL, Çanakkale Milli Park Gezi Haritası 2 TL, Atatürk Evi girişi ücretsiz.
 
 

Yabancıların şehitlikleri hep deniz kıyılarında, karaya çıktıkları yerde ölmüşler, hendeklerle ana karadan ayrılmış ve dolguyla yükseltilmiş ortak bir mimari tarzları var. Adeta kendilerini bizden ayrı ve "yüksek" görmüşler. Hepsi temiz, bakımlı.


  
Anzakların diğer milletlerin askerlerine göre pozitif bir farklılığı var. Türkler ve Anzaklar savaşmışlar ama birbirlerini mert bulmuşlar, saygı duymuşlar ve zaten Mustafa Kemal Atatürk ünlü deyişinde diğerlerini değil, Anzakları "bizim evladımız" olarak anmış. Mehmetçiğe Saygı Anıtının altındaki yazı Avustralyalılara ait. Müzelerde en çok sergilenenler bu iki milletin eşyaları. 





Yolun bir tarafı Türk siperleri, diğer tarafı Anzak siperleri! 10-15 metre mesafeden kaçmadan, korkmadan birbirlerini boğazlamışlar...

Çanakkale Savaşının ilk gününden son gününe kadar cephede savaşan, Conkbayırında "taarruzun değil ölmenin" emredildiği şanlı 57. Piyade Alayının Şehitliğinde yabancı turistleri görmek beni şaşırttı.

Tek yön düzenlenmiş yolu takip ederek müzeye gidiyorum. Her yer siper, her yer şehitlik... Tabelalarda "bütün bölge şehitliktir" hatırlatması var. Jandarma devriye geziyor, şehitliklerde güvenlik görevlisi var, ana noktalarda market-hediyelik-tuvalet bulunuyor, temiz, düzenli.

 




Müze çok temiz, düzenli, özenle sergilenmiş, canlandırmalar var, en çok topuk koparan çivilerin İngiliz uçaklarından bizim cephe gerisine atılmasına sinirlendim, ne kadar haince! Anzak konusuna ağırlık verilmiş, dönemin medyasından da örnekler var. Simulasyonu çok övdüler, vaktim dardı, kalamadım. Buradan Alçıtepe' ye devam ettim.



Burası da sıhhiye, burası da bombalanmış. Çok zor şartlarda tedavi etmeye çalışmışlar, topuk koparan çiviler, çarıkla gezen asker, yoğun ateş altına çok sayıda askerin uzvu kangren kaygısıyla kesilmiş, tahtadan ilkel protezlerle savaşmaya devam etmişler. Tıp öğrencileri, hemşireler, koca bir okumuş gençlik bu topraklara şehadetle karışmış... Üzüntüyle Abide'ye geçiyorum.




Osmanlı zamanında bu savaşa sadece Anadolu'dan değil, tüm Osmanlı coğrafyasından asker katılmış. Genç yaşta imanla savaşarak şehit düşmüşler. Ne acıdır ki ölümüne durdurdukları o gemiler savaşın sonlarına doğru güle oynaya buradan geçip İstanbul'a demirlediler. Kurtuluş Savaşımızın sonunda İstanbul'u ikinci defa fethettik. Çanakkale Boğaza yapılan köprüyü de benimseyemedim, 1915 ten bu yana boğazda seyreden gemilerin kaptanları defterlerine "boğazdan geçildi" yazmadılar, hepsi bildi ki Çanakkale Geçilmez! Şimdi köprüyle geçilir olacak, vefasızlık çok acı... Abidenin yeri çok iyi, boğazın girişinde, uzaktan fark ediliyor...

Buradan Kilitbahir'e doğru gidiyorum, yolda Namazgah Tabyalarında durdum, kısa bir müze turu yaptım. Keşke Nusret mayın gemisinin hikayesi Anadolu tarafında değil, burada anlatılsaydı, onu göremeden yola devam edeceğim :(  Feribotta Dur Yolcu! işlemesini gördüm, duygulandım...


Gözümün dolduğu çok zaman oldu, sık sık durup ruhlarına fatiha okudum, Allah hepsinden ayrı ayrı razı olsun, 
mekanları cennet olsun, 
huzur içinde yatsınlar... 

Rabbim bizlere onların emanetine sahip çıkabilmeyi nasip etsin. 

Ne mutlu Türküm diyene!