1 Eylül 2019 Pazar

Büyük Taarruz Turu, 2019

Senelerdir kendime verdiğim sözdü: Büyük Taarruzun ayak izlerinden gidecektim! Sonunda başardım. Ne Mutlu Türküm Diyene!!!

Turgut Özakman' ın Diriliş - Şu Çılgın Türkler - Cumhuriyet 1 ve 2 - Şu Çılgın Türkler Kıbrıs kitaplarını okumuştum. Nutuk okumuştum. İlber Hocanın, İlker Başbuğ' un, Yılmaz Özdil' in Mustafa Kemal kitaplarını okumuştum. Bir süredir İzmirli olduktan sonra kendimi bu seyahate hazır hissettim. İşgal altında tam 3 yıl 3 ay 24 gün kalmış, mücadelenin sembolü İzmir! Türkiye denince akla gelen ilk şehir İstanbul değil, İzmir olmalıymış...

www.buyuktaarruz.org web sitesi bana esin kaynağı oldu. Rotamı onların önerilerine göre belirledim. Ancak 15 gün yerine sadece 2 günüm olduğu için bazı noktaları ziyaret edemedim.

30 Ağustos günü Seferhisar'dan 08:00 de Vespamla çıktım. Taarruzu tersten gideceğim. Önce İzmir, 50km. Konak Meydanında Hasan Tahsin Anıtına gittim, 9 Eylülde sancak çekilen Hükumet Konağını bir süre bulamadım ancak sonunda restore edildiğini anladım. Dışına kocaman bir perde takılmış ve etraftaki panolara bakılırsa aslıyla ilgisi olmayan modern bir ucubeye dönüşmek üzere.. İçim sızladı. Belkahve için yol sordum, tarife itiraz edecek oldum, genç arkadaş "İzmirliyim ben! Atatürk'ü bilirim!" deyiverdi... Ne varsa İzmir'de var.
 


Sırada Belkahve var, 72km. Anadolu'dan gelirken denizi ilk gördüğünüz yer! Süvariler İzmir'e girerken Mustafa Kemal'in izlediği, Kadifekale'ye sancak çekildiğinde İsmet Paşaya "artık bunu ancak şekerli Türk Kahvesi tatlandırabilir, silahlı mücadele bitti, artık diğer işlere (cehalete karşı savaş) bakacağız" dediği yer... Güzel bir anıt var, hala İzmir'i izliyor, "bu şehre bir şey olacak diye çok korktum" diyecek kadar İzmir'i seviyor, sonunda İzmir'e damat geliyor :) Tesis çok temiz, bakımlı, görevliler fevkalade ilgili, bilgili, benimle birlikte heyecanlandı, işgal günlerinin ve sonrasının eski fotolarından güzel bir sergi vardı, defalarca gözüm doldu. Daha sonra cephe görünümlü bir odaya aldılar, iki adet üçer dakikalık belgesel izledim, görevli geldiğinde hala gözlerimi kuruluyordum. Bu memleket ne şartlarda kazanılmış! Hak edilmiş! Bizim yahu! Belkahve' yi tanıttılar, o zaman Yunandan saklanan bezlerin kırmızıya boyanarak üzerine derme çatma ay-yıldızın dikildiği dönemin bayraklarından birini gördüm. Duvarlara resim takılmayan bir dönemde Mustafa Kemal için hazırlanmış eski yazılı duvar işlemesini gördüm. Sürekli değişik versiyonlarla İzmir Marşı ve benzerleri fonda duyuluyordu. Üst bölüme geçtiğimizde hoş bir sürpriz vardı, Atatürk ile birlikte kahve içtim :) Kitapları gördüm, kitaplıktan girilen arka odadaki toplantı masasını, haritayı gördüm. Aynı çeşmeden soğuk su içtim. Çok etkilendim.... İzmir'in Anadolu ile iritibatı Yunan engellemesi nedeniyle çok zayıf. Askeri bazı hareketler var ancak henüz ordu yok, Türk kavramı yok, olan biteni hep Kemal'in Askerleri yapıyor. İşte bugün "Mustafa Kemalin askerleriyiz" sloganı böyle doğuyor, yine İzmir, hep İzmir..
Keşke İzmir yönünden gelirken araçla duble yolun diğer tarafına kolay geçiş sağlansa...
 

Gece konaklamak için Nif' e (bugünkü adıyla Kemalpaşa) gitmiş, yattığı odayı gördüm. Binanın tamamı muhafaza edilebilseydi daha güzel olurdu, sadece odası korunmuş. 82km deyim.

 



Buradan Salihli' ye geçtim, 151 km, Lidyalıların başkenti Sart ören yerini gezeceğim. Köy kahvesinde 250 çeşit yerel gazozu görünce deneyesim geldi. Hazır durmuşken Cuma namazını cemaatle kıldım, maalesef hutbede yine Mustafa Kemal diyemediler :( Efes kadar ciddi bir ören yeri, kalıntılar oldukça iyi durumda, bilgi panoları var, temiz, bakımlı, müzekart kullanılıyor, turist kafilelerine rastladım. Sart Gymnasium içinde Türkiye'de ilk defa bir sinagog harabesi gezdim. Aynı coğrafyada aynı anda pagan - hristiyan - ezan sesiyle islam dinlerinin duygusunu Efes'ten sonra ikinci defa yaşadım. Ne güzel bir Türkiyemiz var...

 

Uşak'a geldim, 288km. Atatürk Evi ve Etnoğrafya Müzesini arıyorum, hiç bir yönlendirme tabelası yok, motor kullanırken navigasyona bakamıyorum, sorduğum genç-yaşlı-esnaf-öğretmen kimsenin haberi yok, bilgisi yok, çok yazık... Sonunda buldum, kibar bir görevlisi var, iyi durumda, temiz, bakımlı, arada bir ziyarete gelenler oluyor. Trikopis'in kılıcını teslim ettiği anın balmumu heykellerle canlandırması var. Sergilenen eşyalar, yatak odası, çalışma odası, kabul odası, toplantı odası derken orjinal haliyle muhafaza edilebilmiş.
Gençliğe Hitabeyi biliyoruz ancak burada Nutuk'tan ilave bir alıntı daha yapılmış:
"...bu söylevi verdim. Bunda ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmişsem kendimi mutlu sayacağım." Şimdi düşünmek gerekiyor, yeterince uyanık mıyız? Söylenen riskler gerçekleşmiş mi?
 




Sırada Zafertepe var (368 km), yol üstünde Dumlupınar Şehitliğine (1266 metre rakımlı) uğradım, kalabalıktı, çoluk-çocuk, başörtülü-örtüsüz, arabayla-motorla, tek veya kafile ziyaretçiler vardı. Kabirlerin üzerinde şehit oldukları yaşları görünce duygulandım, 17 yaş (çocuklarım gibi) - 50 yaş (benim gibi).... Babasının ölü bedenini taşıyan oğlunun anıtı etkileyiciydi, oğul İzmir'e ilk girenlerden, orada şehit düşüyor, eve dönen yok... En üste çıktığınızda ova uçsuz bucaksız, dalgalanan sancağın sesi duyuluyor, gözünüzde savaş anı canlanıyor. Fatiha okudum, ağladım. Sancak ve Anıt gece vakti aydınlatılmalıymış, karanlıklarla savaşanlar karanlıkta kaybolmamalılar...
 

 

 Yakınındaki Şehit Sancaktar Anıtına gittim. Başkomutanlık Meydan Savaşından sonra sahayı dolaşırken Mustafa Kemal askerin şehit düşmesine, üzerinin moloz, ceset dolmasına rağmen sancağı elinden bırakmadığını görür, duygulanır, "meçhul asker anıtının formu bu olmalıdır, buraya dikilmelidir" der. 1924 te anıtın temel atmasına bizzat katılır, 1927 de anıt açılır, 1964 te başka yere daha modern bir anıt düşünülür ve bu yıkılır. Bölge komutanının ısrarıyla orjinal anıt aynı yere 1979 da tekrar dikilir. Böylesine anlı şanlı tarihin olur da nasıl bu kadar aymaz, bu kadar cahil olursun? Neyse ki düzgün insanlar var, anıt bugün yerli yerinde, ziyaretçileri de vardı. Temiz ve bakımlıydı.
 

Şimdi esas anıta geldim, Zafertepe, şimdiki adıyla Zafertepeçalköy. Akşamüstü oldu, SoloTurk, TurkYıldızları gösteri uçuşlarını ve töreni kaçırmışım. Çok ziyaretçi vardı. Devasa sancak güçlü rüzgarda şahane dalgalanıyordu. İç ve dış düşmanların her zaman olacağını temsil eden irili ufaklı üçgen biçimli parçalardan oluşuyor, aynı zamanda meşale görünümü var, çatılmış silahlara benzetilmiş. Savaşı buradan yönetmiş, çok duygulandım. Temiz, bakımlı, bilgi panoları var.

 

30 Ağustosta Kocatepeye ulaşamadım, bu gece Afyon' da yatacağım, yarın Kocatepe - İnönü planlıyorum. Kocatepe, 455 km, yol üzerinde Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliğini ziyaret ettim. Buradan 1874metre rakımlı Kocatepe'ye tırmandım. Olağanüstüydü, geldikleri yolu gördüm, içine girdikleri sipere ben de girdim, ovaya baktım, günbegün harekatı anlatan yazıtları okudum, komutan künyelerine hayran oldum. Hele 3 Mustafa var ki: Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa İsmet İnönü, Mustafa Fevzi Çakmak... Asgari iki yabancı lisan konuşan, entellektüel, eski yazıdan Kur'an okuyabilen, cephede akşamları Kur'an dinleyen,
harekata başlarken dua eden bu insanlar sayesinde bugünün Türkiyesine gelebildik. Aradan geçen Demokrat Parti - Anavatan Partisi - AKP yıllarında maalesef 1930 lu yılların ekonomik - entellektüel ikliminden uzaklaştık.
Çanakkale'ye gidildiği kadar buralara da gelinmeliymiş.
Her okulun müfredatında bu gezi, hiç değilse Afyon şehitlik ziyareti olmalıymış.

 

 

Ver elini İnönü, 630km, savaş karargahı müzesini büyük zorlukla bulabildim, kimsenin haberi yok, kadınlar hala çarşaflı, erkekler kahvede miskince oturuyor. 31 Ağustos Cumartesi günü Bakanlığa bağlı müze maalesef kapalıydı, içini göremedim. Yönlendirme tabelaları koyulmalı.

Esas şehitliğin nerede olduğunu da bilen yok. TripAdvisor' da çoğu nokta kayıtlı değil. Yönlendirme tabelaları çok eksik. Keşke bir aplikasyon üzerinde bugün ziyaret edebileceğimiz Kurtuluş Mücadelesinde özelliği olan noktalar, konumları, görselleri, hikayeleri bulunabilseydi, dileyenler geçeceği güzergaha göre (yakınımdaki yerler gibi) bu noktaları rota haline getirebilseydi.

Sonunda Bozüyük civarında İnönü Şehitliğini buldum, görevlisi kibar ve ilgiliydi. Temizdi, bakımlıydı. Metristepe' yi onlar bana tarif ettiler.
 

Metristepeye sadece Eskişehir yönünden gelirken bir yönlendirme tabelası koyulmuş, zor buldum, dağ başında el yordamıyla aradım. Görevlisi yoktu, fevkalade bakımsızdı, içeride koyun otlatılmış ve anıtın üzeri dahil her yer bok doluydu. Çok sayıda gönder direği olduğu halde sadece asıl sancak çekiliydi.
Kabirlerdeki isimleri dikkat edin lütfen: Hepsi Mehmet! Kim olduğunu tayin edemedik, 4200 şehit için bir düzine kabir.. Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır!
Buraya da aydınlatma yapılmalı.
  

 

Bu rotanın doğal sonu Ankara' da eski meclis, karargah olarak kullanılan istasyon binası, Çankaya Köşkü ve tabii ki Anıtkabir olmalıydı. Artık İstanbul' a dönüyorum. Sakarya Savaşı yöresini bu sefer de göremedim. Eve dönüşte 926km oldu. 240 TL yakıt, 90 TL otel, 120 TL yemek derken hepsi 450 TL tutan manevi değeri paha biçilmez bir turdu...

Vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimizden, onlara liderlik eden komuta heyetinden, Mustafa Kemal Atatürk'ün şahsında Cumhuriyet kuranlardan Allah razı olsun, nur içinde yatsınlar, mekanları cennet olsun.

Emanetiniz bizimdir, Bursa Nutkunda, Gençliğe Hitabede belirtildiği gibi gözetilecektir...
Ne Mutlu Türküm Diyene!!!

1 yorum:

  1. Okurken,tüylerim diken diken oldu,sizi de ayrıca tebrik ederim.Ne kadar duyarlı bir davranış..Gundelik hayatın çarkları bizi öyle bir yoruyor ki,bunları atlar olduk.Oyle guzel anlatmissiniz ki ,ilk fırsatta ben de oraları görmek istiyorum. Sevgiler.Ne mutlu Türk 'üm diyene

    YanıtlaSil