30 Mayıs 2021 Pazar

Biz / Yevgeni Zamyatin / 1924 / kitap özeti

Sürgün bir yazar, yazıldıktan 2 sene sonra İngilizce tercümesi basılmış. Ancak 1952 de orjinal Rusça dilinde ve ancak 1988 de Rusya'da yayınlanabilmiş! 

Belirli bir ülke değil, sanayi toplumunun ötesi anlatılıyor, distopya. Sürükleyici bir roman. Biraz konuyu aktaracağım, çokça alıntılarımı sıralayacağım.

Camdan duvarları olan apartmanlarda, tüm mobilya da camdan, birbirimizden gizlimiz saklımız yok! Aramızda koruyucular var, onlar bizi sever, zararlı akımlardan korur (!) camdan duvarlar her şeyi bilmelerine yardımcı olur. Ayrıca jurnalciler kahraman kabul edilir. Tüm mektuplar Koruyucular gördükten sonra dağıtılır.

Artık isimlere ihtiyacımız yok, numaralarımız var, hepimiz bir büyük ve düzenli hatta mükemmel bir organizmanın parçalarıyız. Frederich Taylor bilimsel yönetimi sadece çalışma için uygulayabildi, şimdi hayata uygulayabiliyoruz. Tabletlerimiz (Musa'ya inen tabletler gibi) var, hayatın her anı programlı, uyku saatimiz zille hatırlatılıyor, akşamları iki ayrı saatte özel zaman aralığımız bile var. Petrol bazlı gıdamız sayesinde dengeli besleniyoruz. Nikotin ve alkol yasaktır.

Evlilik demode oldu, Annelik-Babalık Standartlarını karşılayanların çocuklarını devlet bir fabrikada  uygun şekilde yetiştiriyor, herkes birbirinden yararlanma hakkına sahip, ofise gidip kayıt olduğunuzda tahlil sonuçlarınıza uygun adayların listesi veriliyor, arzu ettiğinize kayıt oluyorsunuz, pembe biletleriniz adresinize geldiğinde randevunuz kesinleşiyor, apartmanın resepsiyonuna pembe biletinizi veriyorsunuz ve özel saatinizde stor perdeleri kapatabiliyorsunuz.

TekDevlet var, başındaki Velinimet için her sene FikirBirliği gününde açık oy-açık sayım seçim yapılıyor. Savaşlardan sonra insanlığın çok küçük bir kısmı hayatta kalıyor, vahşi dünyadan YeşilDuvarla ayrılıyor, bilimsel esaslı mutluluk garantili bir hayata başlıyorlar. Bazılarında ruh/fantezi belirtileri görülüyor ama neyse ki beynin ilgili noktalarına yapılan cerrahi bir müdahaleyle bu "hastalık" tedavi ediliyor.

Tüm bu mutluluğa rağmen hala bazı kendini bilmezler gizlide devrim yapmaya gayret ediyor.

  • Bu hem benim, hem de ben değilim.
  • Benim kim olduğumu, ne olduğumu bilen biri var mı?
  • Birbirimizin o kadar aynısıyız ki..
  • Biraz düşünmek lazım, çok faydalı oluyor.
  • Tüm insanlık tarihi göçebe yaşam tarzından daha yerleşik bir yaşam tarzına geçişin tarihidir.
  • Devlet (insanlık) birisini öldürmeyi yasaklıyordu ama milyonların yarı yarıya öldürülmesini yasaklamıyordu. 
  • Saaddet ve kıskançlık mutluluk adı verilen kesrin pay ve paydasıdır.
  • İdeal, hiç bir şeyin olmadığı yerdedir.
  • Orjinal olmak diğerlerinin arasından sıyrılmak demektir, bu eşitliğe aykırıdır.
  • Dünyaya sevgi ve açlık hakimdir. Dünyaya hakim olmak için bunlara hakim olmak gerekir.
  • İnsanı suçtan arındırmanın tek yolu onun özgürlüğünü elinden almaktır.
  • Cennetteki Adem-Havva' dan bir seçim yapmaları istenir: Ya özgür olmadan mutlu olacaklar, ya da mutlu olmadan özgür olacaklar...
  • Eski Hıristiyanlarda itaat erdemdi, gurur da kusur... BİZ Tanrıdan, BEN Şeytandan geliyordu.
  • Hasta olduğumu biliyorum. İyileşmek istemiyorum!
  • Herkes kurtuldu ama benim için artık kurtuluş yok ve ben kurtulmak istemiyorum.
  • Bir ayna düşünün, soğukken yüzeydekileri iter, yansıtır. Şimdi ısındığını düşünün, artık itmiyor, değenler aynanın içinde kayboluyor...
  • Hem iğnesi hem de balı olan bir arı gibiydi.
  • Aşk, ölümün fonksiyonudur.
  • Noktada her şeyden çok bilinmeyen vardır; hareket etmesi, kıpırdamasıyla birlikte binlerce çeşit eğriye ve yüzlerce biçime dönüşebilir.
  • İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi.
  • Dünyada iki güç vardır: Entropi, Enerji. Biri kutsanmış bir huzura, mutlu bir dengeye götürür, diğeriyse dengesizliğe, ıstıraplı sonsuz devinime..
  • Son devrim diye bir şey yoktur!
  • Gülmeyle her şey öldürülebilir, hatta cinayet bile!
  • Ateşin asıl kanıtı yakmasıdır. Bana yakmayan bir ateş gösterebilir misin?
  • Evcil tavukların kanatları sadece çırpınmaya yarar.
  • Sapkınlık sağlık için elzemdir.
  • En başından, tekrar başlayabilsek nasıl yaşardık?
  • Diyalektik sürecin özü budur: bugünün gerçekleri yarının yanlışlarına dönüşür, son sayı yoktur.
  • Tek yapmamız düzlemden vazgeçmek, düzlemin üstüne çıkmaktır.
  • Objektif olan tek şey kamera objektifidir.
  • Biz hayatta olanlar için bugünü dün, dünü bugün olarak yaşamak çok zordur.
Meraklısına bu tarzda aşağıdaki kitapları da öneririm:

Cesur Yeni Dünya 

1984

Ütopya 

Entropi

24 Mayıs 2021 Pazartesi

Yalın Düşünce ve Sen / Gökhan Taşdeviren / 2021 / kitap özeti

italik dizili olanlar benim yorumlarımdır. Zenginliğe değil daha çok tüketime, bunun gözümüze sokulmasına saygı duyuyoruz. Erdemli olmak, çevreyi korumak, yozlaşmamak gibi değerlerimiz var ama bunlar bizi harekete geçirmeye yetmiyor.

Günümüz koşullarında üretiyorsanız demek ki kalite - maliyet - zamanında teslim konularında iyi durumdasınız, zaten değilseniz yakında yarıştan düşeceksiniz..

Takım olmak için önce takıma ait olmak gerekiyor. Sorunu yerinde görmeden çözüme başlanmamalıdır. Performans göstergeleri gücü sağlıyor ama acaba bunu istiyor muyuz? Kaldırabilecek miyiz?

Ne kadar fazla stokunuz varsa üretim için o kadar çok eksik parçanız vardır. Değişen talep nedeniyle bir işi yapan ekibi küçülteceğiniz zaman en kötü olanı değil, en iyi olanı içinden çıkarın. Böylece iyi olan kendini gösterebileceği bir başka işe geçer, nitelik kazanır. Diğerlerinden biri en iyi olmak zorunda kalır çünkü liderlik en iyi olana verilir. 

1. İçselleştirin, Türk-İslam-geleneksel ve firmanıza özgü tarif edin. 

2. Ölçmeden asla yola çıkmayın. Kaizen israfı önlemektir, Japon Şinto dininde ve İslam'da israf haramdır. Batı kültürünün zorunlu israf kavramı aldatmacadır. Kaizenin ruhu insana saygıdır. Peygamber Efendimiz "iki günü aynı olan zarardadır" derken iyileştirme fikrini tanıtıyordu.

3. Müttefik kuvvetler: Birbirimize rağmen değil, birlikte başaracağız. Satınalma, Planlama, Nakliyeciler, Tedarikçiler, Yazılım firması, montaj hatları birlikte çalışılmış.

4. Endorfin ve Dopamin. Endorfin mutluluk hormonudur, Dopamin duyguları harekete geçiren beyin kimyasalıdır. Kötü yönetilen firmalarda çalışanların endorfin ve dopamin seviyeleri dibe vurmuştur.

5. Sürekli iyileştirme ve geliştirme. Damlaya damlaya göl olur.

6. Aidiyet. Şirketlerin ruhunu başlangıçta kültürleri oluşturur. 

7. Anglosakson ve Amerikan öğretisinin farkına var. TPS-Toyota Production System yerine batılılar Lean kavramını yüceltiyor.

8. Dönüşüm. üretim sahası yönetimin aynasıdır. Elini kirletmeden dönüşümü sağlayamazsın.

9. Propagandanın gücü. Her firmada %10 kadarı her şeyden şikayet eder. %10 kadarı "bir yerden aldıkları güvenle" kendilerini özel hissederler, gizli nüfuzları vardır. Geriye kalanlar izleyicidir. Başarmak için üç grubu da etkilemek gerekir. 

10. Kaynaklarının farkına var. Mevcut durumu değerlendirmeden iyileştirme yapılmaz. Hedefler mütevazi olmamalıdır, tek baskı unsuru zamandır, acelemiz vardır. Değer akışını iyileştirmeyecek konularla kaybedecek kaynak ve zamanımız yoktur.

11. Görselleştirerek yönetim. Siz yorulmayın yükü sistem taşısın!

12. Bakmak ve görmek. Bakmazsan göremezsin, görmezsen algılayamazsın, algılayamazsan anlayamazsın, anlayamazsan yönetemezsin!

13. Ne olur günde 2 saat şirket için çalışın! Süreçlerinizi geliştirmek ve kurumsal-bireysel gelişmek için çaba gösterin, bunu hiç bir danışman sizin yerinize yapamaz.

14. Kendi kültürüne aykırı düşme. Mevlana' nın dediği gibi "aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir".

15. Bireysel çıkar peşindekileri öngör. Zaman her şeyin ortaya çıkmasını sağlar, bazıları çiğ süt emmiştir. Değişim herkesin ihtiyacı olan bir şey değildir.

16. Ölmediysen mutlaka yapabileceğin bir şey vardır.

17. Yeniden yapılanmalı ve geçmişinden aldığın güçle geleceği inşa etmelisin.

Türkiye eski model makinalar nedeniyle ekipman çöplüğüne dönmüştür. Özgün bir yönetim tarzı yoktur. Avrupa' nın yapmak istemediği-göçmen kabul etmediği işlerin yapılacağı yer haline geliyoruz. Bilgiyi işleyecek bir yapı kurmalıyız. İnsanı değerin odak noktasına koymalıyız. Standartlar oluşturarak varyasyonla mücadele etmeliyiz. Yetkinlik artışı sağlamalıyız. İsraf günahtır, kaçınmalıyız.

14 Mayıs 2021 Cuma

Toyota Ruhu / Taiichi Ohno / 2018 / kitap özeti

Ohno makina mühendisiydi, akademik değil saha adamıydı. Amacı "maliyeti düşürerek rekabetçi olmaktı", Japon milli bilinciyle hareket ediyordu. Toyota' nın dokuma makinesi fabrikasında işe başladı, yıllar içinde yükseldi.

Entegre fabrika: teknik boyutlarıyla 6 sıfırdan oluşan bir üretim modelidir. Sıfır stok (sıfır mal fazlası, sıfır depo), sıfır hat, sıfır çelişki, üretimde sıfır ölü zaman, müşteri için sıfır bekleme süresi, sıfır kağıt (bürokrasi ve gereksiz iletişim yok).

Temel ilkeler: Just-in-time (tam zamanında) ve Jidoka (otonomasyon)

Ford ile benzerlikler: Akış, senkronizasyon    farklılıklar: piyasayı firma değil müşteri belirler, merkezi planlama değil kanban ile otonom düzeltmeler yeterlidir, proses odaklı ve ülke çapında sendika değil çok işlevli çalışanın firma sendikası

Taylor ile benzerlikler: One Best Way, israfsız üretim. farklılıklar: zorlama değil ait olma

Ömür boyu iş garantisi Japonya' da herkese verilmiyor. Çalışanların %30 u bu grupta, sağlık-emeklilik- sosyal hizmetler vb komple bir pakettir. %30 ikinci gruptur, haklar sınırlıdır, garanti yoktur, çoğu küçük şirketlerde çalışanlar ve çoğu kadındır. %30 gündelikçidir, hiç bir garanti yoktur. %10 luk bir grup bu üçü arasında zaman içinde yer değiştirenlerdir.

Çalışanın aylık gelirinin 1/3 ü bizdeki anlamda garanti maaştır (yaş ve kıdeme göre belirlenir), 2/3 ü bizdeki primdir (verim, kalite, disiplin, katılım,...). Ücretler + veya - %15 seviyesinde olacak şekilde senede bir sefer ayarlanır.

Otomasyon sadece üretimi değil, sorun çıkması halinde hatalı ürünleri de artırır.

Atölye her şeyden önce gelir. Çalışma standartlarını o işte çalışanların hazırlaması esastır. Çalışma standardında süreç (work cycle), sıralama (work sequence) ve standarts stok (standard inventory) yer alır. Elinden tutan olursa çalışanlar standarda 3 günde alışır. Görev Tanımı takım çalışmasına vurgu yapmalıdır. Hareket edilmesi iş yapıldığı anlamına gelmez!

Bir sanayi ne kadar büyükse refleksler de kadar güçlü olmalıdır. 

Bilgisayarları red etmiyor ancak onlara bağımlı kalmıyor. 

Bir makinanın gerçek değeri, yaşı yada kullanım süresine değil, temelde sunduğu faydanın niceliğine bağlıdır. 

Küsüratlı adam tasarrufu olmaz, 0,1 adam bile hala bir adam kullanımı demektir. Hedef, emek tasarrufu değil, daha az adamla üretim olmalıdır. 

Endüstri Mühendisliği pratikte maliyet düşürümü sağlayabildiği ölçüde değerlidir.

Hızlı büyüme dönemlerinde herkes üretkenliği artırabilir. Zor olan yavaş büyüme döneminde üretkenliği artırabilmektir!






12 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir Hıristiyan Masalı- Tarihin En Büyük Sahtekarlığı / Mine G.Kırıkkanat / 2014 / kitap özeti

Hıristiyanlık Birleşik Roma İmparatorluğu'nda doğdu, liderliği 8.yüzyıla kadar Konstantinopolis (Fener) Ekümenik (Evrensel) Patrikliğiydi, yetkisini Büyük Konstantin'den alıyordu. 8.yüzyıldan sonra liderliği Papa'ya veren ve Katolik Kilisesinin kurucu yasası olan Konstantin'in Bağışı (Donatio Constantini) belgesi SAHTEDİR!! Bu belge Hıristiyan alemini önce Katolik-Ortodoks olarak böldü, sonra da Protestanlığın çıkışına sebep oldu.

Söylentiye göre Büyük Konstantin' i ölüm döşeğinde vaftiz eden Papa Silvestro vasiyeti elden almıştır, ancak Papa, Konstantin'den 2 yıl önce ölmüştür (!). 

Zaman içinde defalarca bu belge ve buna benzer türetilen diğerleri için çeşitli itirazlar olmuştur ama sonuçta hepsi göz ardı edilmiştir, liderlik Papa'dadır...

301- Hıristiyanlığı kabul eden ilk devlet Ermenistan oldu

312- Büyük Konstantin Romayı birleştirdi, Hıristiyan oldu

313- Büyük Konstantin Milano Fermanıyla Hıristiyanlara hoşgörü sözleşmesi yaptı.

324- Büyük Konstantin, Konstantinopolis' in imar ve ihyasına başladı.

325- Büyük Konstantin İznik'te Birinci Ekümenik Konsil'i topladı.

381- Birleşik Roma'nın son imparatoru Theodosius İkinci Ekümenik Konsili Konstantinopolis'te topladı

550- Birleşik Roma en geniş sınırlarında, kozmopolit, çok lisanlı, doğuda Yunanca hakim. Bulunan en eski İncil'de Eski Ahit İbranice ve Yeni Ahit Yunancaydı, Aramice değildi..

883- Eski Papalara ait olduğu iddia edilen "çakma" fetvalar servis edilmeye başlandı. Halk okuma yazma bilmiyor, matbaa henüz icat edilmemiş, kilisenin resmi dili Latince ve sadece papazların okuması var, engizasyon var... Bu belgelerle birlikte ruhban sınıfına dokunulmazlık ortaya çıkarılıyor!

979- Papa 7.Benedictus ilk defa resmi olarak "çakma" vasiyeti refere etti. Bu dönemde Bogomil ve Kathar mezhepleri Papalığı ciddi anlamda zorladı, Hıristiyanlığın sevgi özüne dönmesi gerektiğini savunuyorlardı. Papalık bunları sapkın ilan etti. Din adamlığı dönemin en sağlam kariyeriydi.

1054- Katolik heyetle, Ortodoks heyet Konstantinopolis'te görüştüler, karşılıklı afarozlaştılar, arbede çıktı. Katoliklik (evrensel anlamında Latince İncil, Batı) Ortodoksluk (Ekümenik=evrensel, Yunanca İncil, Doğu) ayrımı belirginleşti.

1140- Arnaldo da Brasica ilk defa sahte dedi, Roma'da askeri güçle 10 sene iktidarda kaldı, 3 papayı eskitti ama sonunda yenildi, öldürüldü.

1150- Papa 2.Innocentius'un başdanışmanı Gratianus Kilise İçtihat Hukuku külliyatını tamamladı, çakma vasiyet ve fetvalar dahil edilmişti.

1193- Antakya Ortodoks Kilisesi Patriği Theodoros Balsamon Papaya mektup yazarak itiraz etti.

1095-1270 yılları arasında 8 Haçlı Seferi oldu. Askeri anlamda Haçlılar yenildi. Ancak bu seferler esnasında Arap ve Doğu Roma dünyasından önemli bir bilim-sanat-aydınlanma görgüsünü beraberlerinde Avrupa'ya götürdüler. Bunlar yaklaşan Rönesans-Reform döneminin hazırlayıcısı oldu.

1204- Dördüncü Haçlı Seferinde Katolik askerler Kudüs yerine Ortodoks Konstantinopolis' e geldiler, görülmemiş bir yağma yaşandı, soygun ve tahrip iç içeydi. Doğu Roma İmparatorluğu parçalandı, büyük travmaydı. Katolik-Ortodoks "düşmanlığı" başladı.

1235-1261 Doğu Roma tekrar bir araya getirildi. Konstantinopolis' teki hain Venedikliler kovuldu, yerlerine rakipleri olan Cenevizliler yerleştirildi.

1324- Marsilio da Padova da Balsamon gibi mantık metoduyla itiraz etti. Defensor Pacis (Barış Savunucusu) kitabını yayınladı, modern laik cumhuriyet rejiminin öncülüydü. Papalık bu kitabı yasakladı, yazarı sapkın ilan etti. Koruyan Germen İmparatoru Lois de Baviere isyan etti, Roma' ya ordusuyla girdi. Zaman içinde Protestanlık haline gelecek uyanış başlamıştı.

1327- İngiliz Fransisken Papazı Ockhamlı William belgenin özgün olmadığını iddia etti. Kilisenin Latince zorlaması kilise aleyhinde farklı milletlerdeki düşünürlerin Latince ortak tabanında kolayca anlaşabilmesi sonucunu doğurdu, kilise aleyhinde görüş birliği sağlamak kolaylaşmıştı.

1433- Kardinal Nicolaus Cusanus De Concordantia Catholica eserinde vasiyeti sahte ilan etti. Hümanist ve reform taraftarı Papa 2.Pius tarafından baş naip olarak atandı ama çok büyük direnç gördü.

1440- Lorenzo Valla en kesin sahtelik incelemesini hazırladı: Konstantin'in sahte ve yalan bağışına dair bildiri.

1447-Papa 5.Nicolas, Valla'yı apostolik katip yaptı. De Libero Arbitrio eserinde Valla özgür akıl ile ilahi emir arasında çatışmanın kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu.

1455- Gutenberg matbaayı icat etti, ilk basılan kitap İncil oldu.

1506- Valla' nın bildirisi matbaada basıldı, dağıtıldı.

1520-1780 Katolikler sapkın kabul ettikleri Protestanlara karşı da büyük mezalim yaptı. Protestanlık Reform-Rönesans ruhuna uygundu, Katolik liderliği red ediyordu.

1628-Rahip David Blondel Papalık Fetvalarının sahteliğini kanıtladı.

1929- Faşist İtalyan Hükümeti resmi olarak Vatikan Devletini kurdu.

Dünyada sadece BBC konuyla ilgili bir belgesel yayınlamıştır: Donation of Constantin, Lies of Faithfull..

Konstantinopolis 1123 yıl boyunca Roma İmparatorluğunun başkentiydi. 600 yıldır Osmanlı-Türk egemenliğindedir. Ayasofya bir pagan tapınağıydı, kilise yapıldı, sonradan cami oldu.

9 Mayıs 2021 Pazar

Boşa Gitmesin / Orhan Erdem / 2018 / kitap özeti

Mentim Birkan Balcı'nın armağanıdır. 

Kitap insanların ekonomik kararlar alırken bazen ne kadar mantıktan uzaklaşabildiklerini ve bu durumun çoğu ekonomik teoriyi çürüttüğünü anlatıyor.

İnsanlar ekonomik kararları alırken her zaman rasyonel düşünür ve bu çizginin dışına çıkmaz düşüncesi etkin piyasa teorisine aittir. Etkin piyasa teorisi iki temel üzerinde dayanır. Birincisi piyasadaki tüm bilgiler fiyatın içindedir yani fiyatları bilen bir insanın başka bir bilgi bilmesine gerek yoktur. İkincisi ise herhangi bir varlığın fiyatı doğrudur. Fiyatlar tüm bilgiyi içerdiği ve insanlar da rasyonel hareket ettiği için fiyatlar herhangi bir varlığın gerçek değerini yansıtır.

Bu teori çok yıllar büyük bir destek almış. Ta ki 2007 finansal krizine kadar. O krizde görüldü ki bu zamana kadar “kesin” doğru olduğuna inanılan ekonomik teoriler nerdeyse tamamen yanlıştı. Fiyatlarda balonlar oluşabiliyor ve bu durum “rasyonel” kararlar alan insanlar tarafından fark edilemiyordu. Bu krizden sonra ekonomi alanında “davranışsal ekonomi” konusu önem kazanır ve bu yöndeki araştırmalar ödüller alır.

Kitapta ayrıca dünya tarihindeki meşhur “balonlar” da anlatılmış. Bunlardan biri 17.yüzyılda Avrupa’daki lale çılgınlığı. Kısaca bahsedecek olursak Osmanlı’da büyükelçilik yapan Hollandalı birisi Osmanlı lalelerini beğendiği için Hollanda’ya götürür. Ve orda dikkat çeken bu laleler kısa zamanda büyük bir popülarite kazanır. Bu popülerlik o kadar çılgıncadır ki kısa sürede bir fiyat balonu oluşur ve herkes lale fiyatlarının hiç düşmeyeceğini düşünerek çılgınca lale almaya başlar. Bu fiyatlar bir gün öyle bir düşer ki çoğu insan iflas eder ve hatta eskiden varlıklı olan kişilerin intihar ettiği görülür. Aynı durum 2000’li yıllarda ABD’de konut üzerinden de yaşanmıştır. Bu fiyat balonların yaşanması etkin piyasa teorisini çökerten en büyük sebeplerden biridir. 

Kitap sonlara doğru ekonomik kararlar alırken nasıl davranmalıyız, alışveriş yaparken nelere dikkat etmeliyiz ki ihtiyacımız olmayan şeyleri almayalım şeklinde birçok tavsiyeyle karşımıza çıkıyor. Bunların çoğu da bence yararlı yöntemler. Bunun dışında insanın yatırım yaparken mantıklı yani sıkıcı olandan ziyade heyecanlı olan kararlar almaya eğilimli olduğumuzu ve çoğu zaman bu heyecan arayışımızın bize yanlış kararlar aldırdığı anlatılıyor. Ayrıca ekonomik kararlar alırken ki düşüncelerimizi ölçen birtakım testler yapıyor ve bunların sonucuna göre neye daha eğilimli olduğumuzu söylüyor.

Okuması gerçekten zevkliydi, bu yüzden kısa sürede bitirdim kitabı. Ayrıca kitabın içinde davranışsal ekonomi alanına ilgili kişiler için ara ara kitap, belgesel önerileri de var. Bu alanda ilgili insanların okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ekonominin sayısal değerlerden ibaret olmadığını, büyük ölçüde insan psikolojinin etkili olduğunu gösteren başarılı bir kitap.

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Küreselleşme / Zygmunt Bauman / 1998 / kitap özeti

italik dizili olanlar benim yorumlarımdır

Küreselleşen ve yurtsuzlaşan seçkinlerle yerelleşmiş arda kalanlar arasında iletişim kopuktur. Eposta hızıyla yaşayanlar için mesafe ve zaman anlamsızlaşır. Bu insanlığı homojenize edeceğine kutuplaştırma eğilimindedir.

Panoptikon: Hapishane reformu öncülerinden Jeremy Bentham'ın önerdiği; çalışkan, üretken, ahlaklı insanların yetiştirildiği hapishane sistemi. - 1984 gibi, pandemi sonrası dünyanın gidişi gibi konular açık bir cezaevi hissi veriyor.

Şirketler taşınmakta özgürdür, ancak taşınmanın sonuçlarını kalıcıdır. Yerellikten kurtulan sonuçlarından da kurtulur. Yatırım yapanların, yani gerekli sermayeye sahip olanların ulaştığı hareket kabiliyeti ve güç ile yükümlülükleri arasındaki bağ kopmuştur. Artık sonuçlardan sorumlu değiller! Ötekilerle mücadele etmek yorucudur, kaçınmak yeterliyse uğraşmaya ne gerek var?

Tönnies, Gemeinschaft (topluluk, cemaat) tan Gesellschaft (toplum, cemiyet) a geçişin modernliğin formülü olduğunu ileri sürmüştü. Geleneksel toplumların mekansallığı organik metaforla tarif edilir: Adalet göze gözdür, omuz omuza çalışılır, insanlar yüz yüzedir, çatışma burun burunadır,... Modern toplumda wetware (organik) yerini hardware (inorganik) bırakmıştır, kamulaştılmak yerine rasyonelleşmiş ve yerellik yerine küreselleşmiştir.

Küreselleşen seçkinlerin yerellikten korunmaları gerekir. Bir yöreye bağlı olmamak için yerel müdahalelerden muafiyet, tam bir yalıtım ihtiyacı vardır; buna serbest ticaret diyoruz. Seçkinler yalıtımı seçmiştir ve bu uğurda canı gönülden bol bol para öderler. Nüfusun geri kalanıysa bu yalıtılmışlığın ağır kültürel, psikolojik ve politik bedelini ödemek zorunda kalır.

Önce mekanlar haritalara yansıtılarak yalıtılmışlığın sınırları belirlendi. Şimdiyse haritalar mekansallaşıyor, yalıtımın sınırlarını göstermeye başlıyor. Bir zamanlar görünür duvarlar şehirleri koruyordu, şimdiyse görünmez duvarlar şehirleri bölüyor. Veritabanları bir ayıklama aracıdır. Küreselleri eleğin üzerinde tutar, yerelleri temizler. Örneğin Paul istediği gibi seyahat eder ama Mahmut her defasında vize almak zorundadır, kur nedeniyle maliyet baskısı altındadır. Ana akım medya yerellerin küreselleri izlediği yerdir, bilinçaltına hayat tarzı mesajı verilir, "sen de olabilirsin!" fikri pazarlanır. Böylece küreseller yöneten değil, yol gösteren gibi algılanır.

Tüm modern çağ boyunca düzen = kontrolün elimizde olmasıdır. Bu fikre alıştık. Kontrol artık kimsenin elinde değil, nasıl elde edileceği de belirsiz. Evrensel = küresel ölçekte düzen kurmaktı. Bugün küresel insiyatif ve girişimlerden ziyade, niyet edilmemiş, beklenmedik ve çoğu zaman olumsuz  küresel etkilerden söz ediyoruz.

Modern devletin yasama ve yürütme egemenliği zorunlu olarak askeri-ekonomik-kültürel egemenlikler sacayağına oturtulmuştu. Eskiden bu kaynaklara hakim olarak "devlet düzeni" kuruluyordu, şimdi devlet düzenini "korumak" için bu kaynaklar kullanılıyor. 

Spekülatif işlemlerin dünya borsalarındaki derinliği ticari işlemlerin 50 katıdır, dünyadaki tüm merkez bankası rezerv toplamına eşittir. Yani hiç bir devlet piyasaların spekülatif baskılarına bir kaç günden fazla dayanamaz.

Küresel servetin %22 si gelişmekte olan ülkelere aittir, bu ülkeler dünya nüfusunun %80 dir. Bugünlerde bu oran daha da asimetrik hale geldi. Eskiden zenginlerin, zengin kalmak için yoksullara ihtiyacı vardı, müşfiktiler. Şimdi zengin kalmak için yoksullara gerek yoktur, ilgilenmeye de gerek yoktur. Küresel seçkinlerin medya ana akımında yoksulluk değil, açlık işlenir. Böylece sorunun ölçeği küçültülür, aksiyon "doyuracak kadar yardıma" indirgenir. Tüm felaketler bu coğrafyadadır ve neyse ki küreseller sınırlar-vizeler-kurlar vb ile izoledir.

Louvain Katolik Üniversitesi'nden Prof.Ricardo Petrella: "Küreselleşme, (mal ve hizmetlerin ömrünü son derece ve evrensel düzeyde kısaltarak) ekonomileri gelip geçici, uçucu ve (geçici, esnek ve parça başı işlerle) istikrarsız üretimin kucağına itmektedir" - hem sürdürülebilirlik hem de kırılgan ekonomi sorunu yaratıyor

Jeremy Seabrook: "Yoksulluğa çare bulunamaz, çünkü yoksulluk kapitalizmin semptomu değil sağlıklı olduğunun kanıtıdır"

Tüketim ekonomisinde tüketicinin doyumu anında (ürünün hazırlanıp satışa sunulması aylarca sürmeyecek) olmalıdır (yani doyum "tükenmelidir", sonsuza kadar sürmemelidir ki yeniden tüketilsin). Bu toplumun kültürü öğrenmekle değil unutmakla ilgilidir. Tüketici hareket halindedir, öyle kalmaya mecburdur, AVM tasarımı buna göre yapılır. Herkes tüketici olmak isteyebilir ama herkes olamaz, tüketici olabilmek için "satın alabilme umudu" olmalıdır.

Talep için esneklik denilen şey arz tarafındakiler için katı, zalim, değiştirilemez kaderdir. İşler gelip geçicidir. Kapasiteler bir gün aşırı dolu ertesi gün atıldır.

Cezaevleri rehabilite etmekten ziyade kendi kültünü yaratarak yabancılaştırır, suç öğrenme merkezi haline gelir. İstihdamın alternatifidir, normal şartlarda verilen ücrete rağmen istenmeyen işlerin yapılabileceği yerlerdir. Hemen her ülkede hapishane sayısı artıyor.  

Thomas Mathiesen: "ceza sistemi toplumun tavanına değil tabanına darbe indirir". Kanunlara geçen ceza konusu maddelerdeki eylemler tabandakilerin yapması olası olanlardır. Tüm ulusu, ulusun tüm kaynaklarını soyup soğana çevirmenin adı serbest ticareti desteklemektir; bütün ailelerin, bütün cemaatlerin geçim kaynaklarını ellerinden almanın adı küçülme-rasyonelleştirmedir. Bunların hiçbiri cezalandırılamaz ve cezalandırılabilir suçlar arasında yer almaz. Ayrıca tepede yürütülen yasadışı işleri günlük sıradan şirket işlerinin içinden ayırmak kolay değildir. Tepedekiler birbirlerini kollar, faydalananlar bu konuda en azından sessiz kalırlar.