26 Şubat 2024 Pazartesi

Çoğu Zarar Azı Karar- Dünyayı Küçülme Kurtaracak / Jason Hickel / 2020 / kitap özeti

Önsöz

XR (Extinction Rebellion) - Yok Oluş İsyanı. En büyük destekçilerinden biri Greta Thunberg olan harekettir, acil durumun ikrarıdır. Bazı devletler çevre ırkçılığı - ekofaşizm tepkisi verecektir. Sistem bakışıyla ele alınmalıdır. Sürekli büyümeyi dayatan bu sistemi d e ğ i ş t i r m e l i y i z. Küresel Kuzeyin, sömürgeci eğilimi bırakıp Küresel Güneyle dayanışma içinde hareket etmesi gerekiyor.

Giriş

Biyoçeşitlilik bozulup örneğin böcekler yok olduğunda besin zinciri boyunca önce bunlarla beslenen sürüngen ve kuşlar, sonra onlarla beslenen diğer türler derken insana kadar tüm canlı türleri yok olma tehdidi altındadır. 

Onbinlerce yıldan sonra toprak kalitesi bozuldu, küresel ölçekte yakalanan balık miktarı ilk defa azalıyor, okyanuslar ısınırken besin döngüleri/zincirleri bozuluyor, sıcaklık 3-4 derece yükseldiğinde deniz seviyelerindeki artışın 2 metreyi bulma ihtimali var (164 milyon insanın yaşadığı Bangladeş, New York-Amsterdam-Osaka gibi şehirler!). Himalayalardaki buzullar yenilenemediğinde sulama havzalarında kuraklık ve kıtlık görülebilir, böcekler kaybolduğunda polen/tozlaşma doğal döngüsü bozulacaktır. Yoğun nüfuslu bölgelerdeki ekolojik felaketler göçlere - savaşlara gebedir. Eşitsizlik/adaletsizlik kırılganlığı artırmaktadır.

Temiz enerji, döngüsel ekonomi, yeşil büyüme, teknoloji, ... tek başına çözüm değildir, asıl sorun "büyümek için büyümeye zorlayan KAPİTALİZMdir".

Çözüm degrowth (küçülme): ekonomyi güvenli, adil ve hakkaniyetli bir şekilde canlılar dünyasıyla dengeli bir hale getirmek amacıyla aşırı enerji ve kaynak kullanımını planlı bir biçimde azaltmaya dayanan yaklaşımdır. Doğayla barışık yaşamın ontolojisine ANİMİZM deniliyor. Sadece ekonomik sistemi değil, dünya görüşümüzü de değiştirmeliyiz.

Kapitalizm: Bir Yaratılış Hikayesi

Homo Sapiens türü 300.000 yaşındadır, bu dönemin sanayi devrimlerine kadar geçen 299.000 yılında doğayla barışık (animizm) yaşandı, sanayi devrimi sonrası antroposen denilen insan türünün hakim olduğu döneme girildi.

Feodalizm dağılırken köylüler kendi kendine yeten-özgür-adil bir toplum oluşturdular. Ancak soylular ve kilise bundan rahatsız olunca ortak alan kullanımlarını silah zoruyla engellediler, etrafına çitler çekerek seçkinlere verdiler. Buna çitleme tabir ediliyor. Böylece kollektif kullanım ve yönetim altındaki geniş alanlar halktan alındı, toplum "mülksüzleştirildi". Artık yaşamak için bu alanlarda hayvan otlatamayan, tarım yapamayan köylüler mecburen işçi oldular. Buna Adam Smith "ilksel birikim (prime)" derken, Karl Marks "ilkel birikim (primitive)" dedi. İddia edildiği gibi gönüllü ve aşamalı bir dönüşüm değildi.

Avrupalı soylulara ve kiliseye bu yetmediğinde sanılanın aksine "keşif tutkusuyla" değil, papanın Portekiz ve İspanya arasında bölüştürdüğü dünya kavramına uygun olarak "zenginleşmek" için denizlere açıldılar. Kıymetli madenleri, pamuk-şeker gibi ticari hammaddeleri sömürgeci olarak sahiplendiler. Hammadde temini yetersiz kaldığında köle ticaretiyle emek temin ettiler. 

Dolayısıyla bugünün gelişmiş ülkeleri (küresel kuzey) dünya kaynaklarını hor kullanarak-kirleterek, silah zoruyla emek-hammadde sömürüsü yaparak yıllar içinde sermaye birikimini sağladı. Ancak üretilen mallar için pazar ihtiyacı vardı ve böylece asimetrik ticaret kurallarıyla küresel güneydeki "gelişmekte olan ülkeler" kullanıma açıldı (sömürgecilik 2.0).

John Locke (1689)'a göre üretim artışı refah getirecektir ve doğaya hükmedilmelidir. David Hume (1752)'a göre kıtlık varken yoksullar daha üretkendir. Francis Bacon (1561-1626)'a göre bilim, doğaya işkence ederek sırlarını öğrenmelidir ve doğa işe koşulmalıdır. Rene Descartes (1630)'a göre insan biriciktir, türlerin efendisidir ve diğer her şey maddedir, insanın hizmetindedir. Immanuel Kant (1700)'a göre önemli olan insandır, diğerlerine hiç bir sorumluluğumuz yoktur.

Yıkım Makinesinin Yükselişi

Teknoloji sadece emek ve sermaye verimini artırmaz aynı zamanda doğal kaynak kullanımını da artırır. Karl Marx'a göre insan ihtiyaçlarını karşılamak için üretir. Kendisinin üretemediklerini alabilmek için ihtiyacından fazla üretir, satar ve ihtiyacı olan diğer ürünü alır. Ürüne M(Meta) ve paraya P dersek bu ilişki M1 -> P -> M2 gibi yazılabilir.

Ancak kapitalizmde motivasyon ihtiyaç değil, paradır. Dolayısıyla para kazanabilmek için üretim yapılır, elde edilen para yeni üretimlerde kullanılarak tekrar paraya çevrilir, sürekli büyüme sağlanır. Bu da P -> M-> P' -> M' -> P'' -> M'' -> P'''.... döngüsüdür. Bir virüs gibi, doğal sınırı olmayan büyüme "kanserdir".

Kapitalizmin varlığı yıllık %3 gibi masum bir büyüme oranına bağlıdır. Ancak bunun bileşik faiz olduğunu ve üssel bir ilişki yarattığını unutmayın. 23 senede ikiye katlanır.  Bu uğurda zorbalıkla çitleme, sömürgecilik, köle ticareti, neoliberalizm, sınırlı sorumluluk içeren Anonim Şirket, tüzel kişilik, borsa, hissedar, kısmi rezerv bankacılığı, kredi değerlemeleri,.... yapıldı, yapılacak..

Simon Kuznets GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) fikrini geliştirdiğinde bunun dengeli-adil bir ölçüm için yeterli olmayacağı uyarısını yapmıştı ama uyarısı görmezden gelindi. Örneğin ağaç diktiğinizde GSYH artmıyor ama ağacı kesip masa yaptığınızda GSYH artıyor! Yaşlı annenize evinizde baktığınızda GSYH artmıyor ama annenizi huzurevine bıraktığınızda GSYH artıyor! 

Robert Kennedy (1968) "GSYH zekamızı, cesaretimiz, bilgeliğimizi, eğitimimizi, merhametimizi, ülkemize sadakatimizi (...) ölçmüyor, hayatı yaşamaya değer kılan şeylerin haricinde ne varsa onları ölçüyor". Çin'de Xi Jinping 2013 itibariyle artık GSYH nin ilerleme ölçeği olarak kullanılmayacağını ilan etti.

Neoliberalizm (Reagan ve Thatcher) uluslararası kurumlarda (Washington Konsensüsü: IMF, WTO, UN,..) adil olmayan temsil kurallarıyla, adil olmayan ve sömürgecilik 2.0 olarak değerlendirilen asimetrik ticari kurallar, ekonomik yapılanma programları, dış borca bağımlı hale getirme, korumacı eğilimlerin kaldırılması,... gibi uygulamalarla küresel güneyin sömürüsüne yol açtı. Küresel gelir adaletsizliği giderek yükseldi. 

Zenginleşme, refahı getirmedi. Önemli olan GSYH miktarı değil, nasıl paylaşıldığıdır. GSYH artarken beraberinde malzeme ayak izi, enerji kullanımı ve atıklar da arttı. Yenilenebilir enerji, fosil enerjinin ikamesi değil, artan enerji kullanımı nedeniyle ancak ilavesi olabildi.  Ülkeler arasındaki eşitsizlikler kişi başına yapılan hesaplamalarda daha belirgin hale geliyor. Büyümenin doğal sınırı gezegenin eşikleri (Kate Raworth) olmalıdır.

Zenginler üretimi tedarik zinciri boyunca güneye aktararak aynı zamanda emisyonlarını da güneye bırakıyorlar. Üstelik güneyin kaynaklarıyla ve güneyi kirleterek yapılan bu üretimden elde edilen kazançlar vergi cennetlerine aktarılarak güneyde vergi kaybına da neden oluyorlar.

Küresel Kuzey'in, Küresel Güney'e iklim borcu vardır!

Küresel nüfus artışı güneydedir ancak iklim afetleri vb nedeniyle giderek artan ölümler de güneydedir. "Birkaç zengin ülkenin yarattığı aşırı salınımın yoksul ülkelerdeki milyarlarca insana zarar verecek olması bir insanlık suçudur ve bunu en açık biçimiyle dile getirebilmeliyiz."


Bizi Teknoloji Kurtarabilir mi?

Paris Anlaşması, gönüllülük esaslıdır. İmzalayan tüm ülkeler taahhütlerini gerçekleştirseler bile küresel ısınma artmaya devam edecek.

KYDEB (Karbon Yakalama ve Depolama Esaslı Biyoenerji) (BECCS-Bioenergy with Carbon Capture and Storage) için dünyanın dört bir yanında çok büyük fidanlıklar oluşturulacak, bunlar büyürken CO2 çekecek ve ardından kesilip yakılarak enerjiye dönüştürülecek, bacadan çıkan karbon toplanarak yer altına gömülecekti. Ancak bunun için dünyadaki ekilebilir arazilerin 2/3 ü gerekiyor!

Yenilenebilir enerjiye geçiş metal ve nadir toprak elementi madenciliğinde müthiş bir artış gerektiriyor, bunun da ciddi ekolojik ve toplumsal maliyetleri var. Dünya Bankası 2017 raporuna göre küresel enerjiyi yenilenebilir olarak karşılamak için gereken altyapıya 34 milyon ton bakır, 40 milyon ton kurşun, 50 milyon ton çinko, 162 milyon ton alüminyum ve en az 4.8 milyar ton demir gerekiyor.

Elektrikli arabalara geçmek yetmez, toplam araba sayısının azaltılması gerekiyor. Bataryalarda temel element lityum ve bir ton lityum elde etmek için iki milyon litreye yakın su tüketiliyor. Üstelik bu madenlerin önemli bölümü küresel güneyde ve sömürgeci dürtüsüyle küresel kuzey bu madenler için yıkıcı olma riski taşıyor.

Nükleer enerji santralleri, artan iklim afetleri döneminde büyük riskler taşıyor.

Hizmet sektörüne geçişle kuzeyde emisyon azldı ancak tüketim malları güneyde üretildiği için emisyonlar güneye aktarıldı. Hizmetten kazanılan parayla mal alındığı için üretim ve buna bağlı doğal kaynak kullanımı-kirlenme artmaya devam ediyor.

Jevons Paradoksu: teknolojiyle gelen verim artışı refah getireceiğne daha çok üretim-kar dürtüsüyle daha fazla enerji-malzeme-emek kullanımına yol açıyor.

Geri dönüşümde malın evsafı bozulur, dolayısıyla her defasında sıfır hammadde kulanımı ve enerji tüketimi gerekir. Geri dönüşüm için toplama ve döngüsel ekonomiye katılım çok düşük orandadır. 

İyi Yaşamın Sırları

Eğitim ve toplumsal cinsiyet eşitliği "farkındalık" sağlamak için kritik önemdedir. GSYH'nın  büyüklüğü, örneğin ortalama ömür gibi refah tabanlı parametrelerde olumlu etki etmeyebiliyor. Yüksek insani kalkınma seviyelerine yüksek GSYH olmaksızın ulaşılabiliyor.

Yüksek gelirli ülkelerin sürekli büyüme mücadelesi, eşitsizliği ve siyasi istikrarsızlığı artırıyor, aşırı çalışma ve uykusuzluktan doğan stres ve depresyon gibi sorunlara, kirlilik yüzünden yaşanan hastalıklara, diyabete, kalp hastalıklarına yol açıyor.


Easterlin paradoksu: Toplam yaşam memnuniyeti ve refah ölçeklerinin GSYH ile ilişkisi zayıfıtr.

Eşitsizlik azalınca ekolojik baskı da azalıyor. Kamu hizmetleri neredeyse her zaman özel sektördeki muadillerine göre daha az kaynak kullanıyor.

Önemli olan gelirin kendisi değil, gelirin "refah satın alma gücüdür".

Frantz Fanon (1960) devrimci bir fikir ileri sürdü: Avrupa'nın tükendiğini, Avrupalılar gibi olmaya çalışmanın boşa çaba olduğunu, önümüze koyulan ve güya bizi Avrupalı yapacak tüm kurum/uygulamalardan çıkmamız gerektiğini söyledi. Böylece sağlık hizmetlerini, eğitimi, su hakkını, barınmayı, sosyal güvenliği güvence altına alan sosyal ve kapsayıcı politikaları; toprak reformunu; gümrük vergileri ve teşviklerle yerli üretim desteğini; emeğin korunarak adil ücret-gelir paylaşımını; fosil yerine yenilenebilir ve daha az tüketilen enerji kaynaklarına geçişi işaret etti.

Bu söylenenlerin Mustafa Kemal Atatürk'ün devletçilik ve halkçılık ilkelerine benzerliğine dikkatinizi çekmek isterim.

Dünyadaki herkesin günlük 7,40 USD lik yoksulluk sınırından kurtarmak için gereken para on trilyon dolar ve bu parayı en zengin %1 lik kesimden aldığımızda onlar hala en zengin kesim olmaya devam ediyor... 

  • Gelir günceldir, varlık birikimlidir; varlık vergisi gereklidir! 
  • Vergi cennetleri önlenmelidir. 
  • Küresel ölçekte ve yerel şartlara dikkat edilen asgari ücret olmalıdır. 
  • Uluslararası kurumlar devam edecekse tüm ülkelere adil/eşit temsil hakkı sağlanmalıdır. 
  • Güneyin süregelen dışborçlarında hiç değilse faizler bir kereye mahsusu silinmelidir.
  • Fosil yakıt sübvansiyonu ve askeri harcamalar yerine yenilenebilir enerji ve kapsayıcı hizmetlere yatırım yapılmalıdır.
  • Kapitalist dönüşüm/değişim değeri yerine kullanım değeri öne çıkarılmalıdır.
  • Planlı eskitmeye (kasıtlı verimsizlik/kalitesizlik) engel olunmalıdır.
  • Reklamlar azaltılmalı, suni talep/manipülasyon önlenmelidir.
  • Sahiplik yerine kullanıcılık özendirilmelidir.
  • Gıda israfına son verilmelidir.
  • Ekolojik yıkıma sebep olan sektörler küçültülmelidir.
  • Bankaların senyoraj yetkisi ellerinden alınmalıdır.
  • Doğayla barışılmalıdır.