21 Temmuz 2022 Perşembe

Sürdürülebilirlik için hayat tarzımızı değiştirebilir miyiz?


 Entropi: Dünyaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin, Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir.

Bir dünya görüşü, çocukluktan itibaren sorgulanmaksızın devam edecek biçimde benimsetilebildiği ölçüde başarılıdır. Yeni hayat tarzını çocuk yaşta eğitimle verebilmeliyiz.  

Bir dünya görüşü, yasamın maddi yanına ne kadar dalıyorsa, insanlığın ruhani mutluluk arayışına o denli az katkıda bulunacaktır. Sürekli maddi gelişme düşüncesine dayalı bir mekanik dünya görüşünden sınırlı kaynakları koruma düşüncesine dayalı bir entropik dünya görüşüne geçişi gerçekleştirmek kolay değildir. Kapitalizm varken sürdürülebilir olamayız..

Evrendeki enerji miktarı sabittir ve entropi sürekli artar. Enerji tükettikçe kalan zamanımız azalıyor! 

Les gens hereux n'ont pas d'historie = "tarihi mutlu insanlar yapmaz" eski bir Fransız özdeyişidir. İhtiyaçlar icatların anasıdır. Mecbur kalındığında, daha önce tarım - 1.sanayi - 2.sanayi - 3.sanayi - 4.sanayi devrimleri gibi düşük entropi devrimi yaşanacaktır. Bizim ve diğer türlerin varlığını sürdürebilmesi, artık doğa ile barış yapmayı istememiz ve ekosistemimizde kalanlarla işbirliği içinde yaşamaya başlamamızla mümkün olabilir. Bunları gerçekleştirir ve doğaya, yeryüzünde sebep olduğumuz yaraların iyileşmesi için gerekli zamanı tanırsak, biz ve diğer türlerin bu gezegen üzerinde uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesini umabiliriz. 

Gelişmiş ülkeler, ham kaynakları daha hızlı olarak ekonomik emtiaya dönüştürdükçe doğanın ambarında diğer ülkeler ve gelecek nesiller için daha az elde edilebilir kaynak kalacaktır. Teknolojik ilerlemeler, büyük ölçüde daha fazla atık ve düzensizlik oluşturarak dönüştürmeyi hızlandırmaya hizmet eder. Bu varsayım çökmeye başladığı için geride kalan henüz kullanılmamış yenilenemeyen enerji kaynaklarının Üçüncü Dünya Ülkelerinin elinde olduğunun bilincine varmak önem taşır. Bu kaynaklar, servetin sanayileşmiş ülkeler ve kendi ülkeleri arasında daha adil dağıtılmasının pazarlığını yapabilmek için ellerinde kalan kozlardır.

Bir Üçüncü Dünya ülkesine Batı tarzı bir kalkınma geldiğinde genellikle “ani azgelişmişlik” görülür. Başka ifadeyle, bu ülkelerin halk kitleleri, gelişmenin görülmesinden önceki durumlarından daha fakirleşir. Bunun asıl sebebi, Batı sanayi anlayışının şehirleri, kırsal kesimin üzerinde; merkezileştirilmiş enerji-sermaye yoğun üretimi, insan emeğinin üzerinde tutmasıdır. Mekanize tarım köylü-çiftçileri yerinden eder ve kentlere iş bulmak için göç etmelerine neden olur. Zorunlu kentleşme sürerken kıtlık artar. Maalesef  Üçüncü Dünya liderleri, ülkelerine, A.B.D.’deki gibi servet ve teknik getirebileceklerini, fakat beraberlerindeki geleneksel kültürlerini yok edici modern teknolojik değerleri getiremeyeceklerini sanmaya safça devam ediyorlar. 

Düşük Entropi dünya görüşünde;

  • Enerji akışı yavaşlatılmalıdır, kanaatkarlık paroladır, tüketim zorunlu ihtiyaçlarla sınırlıdır.
    • Arabanız yoksa radyal lastik, benzin, hırsızlık, sigorta, trafik vb sıkıntınız olmaz
    • Sanayiden zanaatkarlığa geçiştir, böylece lokalde düşük teknoloji ve az üretim mümkündür
    • Sermaye yoğundan emek yoğuna geçilerek istihdam yaratılacaktır
    • Çalışmak ve "insan emeği" kutsaldır ancak çalışmanın "insani değeri" olmalıdır
    • Yenilenebilir enerji kullanılmalıdır
  • Mega kentlerden kırsala yönelim vardır.
    • Beyaz yakalı yönetim kademeleri azalır
    • Lokal olarak küçülen toplumlarda demokrasi ve katılım etkinleşir
    • Lokale döndükçe kent yaşamının getirdiği israf-sıkıntılar giderilecektir
    • Lokalde ihtiyaca yetecek kadar üretim yeterlidir, nakliye gereksizdir
    • Mekanik ve kimyasal katkılı tarımdan organik tarıma geçilmelidir
  • Mülkiyet özel VE kamu olarak iki yapılıdır.
    • Paylaşımcıdır, bireysel fayda maksimizasyonu yoktur
    • Tüketici eşya ve hizmeti özel mülkiyettir ama üretim araçları kamunundur.
    • Birey hakları korunur ama toplumu yargılayacak bir referans olarak değerlendirilmez
  • İnsan doğadaki türlerden biridir, "efendi veya üstün" değildir
    • Doğayla ve diğer türlerle uyumlu yaşamdır
    • Azalan tüketim gezegenin kaynakları üzerindeki stresi hafifletir
    • Yeşil binalar önemlidir
    • Nüfus, enerji tüketim profiliyle değerlendirilerek, mutlaka azaltılmalıdır (yani sadece üçüncü dünya ülkelerinin sırtına yıkılmamalıdır)
    • Eğitim çocuk yaştan "doğaya karşı DEĞİL, doğada insan" bilincini uyandırmak, uzmanlık yerine pratisyenlik sağlamak, zanaatkarlık-çiftçilik vb hayatta kalma becerileri vermek üzere kurgulanmalıdır
1980 senesinde mevcut hayat tarzını terk etmeyenlerde en azından 3 genel yaklaşım beklenir:

  • İyimserler: "Her derdin çaresi bulunur". Dünyanın insan için olduğunu ve insanın efendi olduğunu düşünürler. Dünyanın sınırları önemli değildir, nasıl olsa teknolojiyle bir çözüm bulunacaktır. Yenilenebilen enerji kaynaklarıyla mevcut hayat tarzımızı sürdürmek için gereken enerji eksiği tamamlanacaktır. Gerekirse genetik düzenlemeler (aşılar, klonlama, GDO,...) ile teknoloji sayesinde evrime dahi müdahale edilecektir.
  • Faydacılar: "Gerçekçi olalım, en azından en fazlasını elde edelim". Madem entropi artışı kaçınılmaz bu durumda ne kadarına razı olabiliriz? Döngüsel ekonomi, yeşil mutabakat, sanayi devri sıcaklığın sadece 1,5 derece ilave edelim,.... Faydacılar şunu anlamıyor: Eğer ihtiyacınız yoksa bedava yapsanız veya çok az malzeme kullansanız hatta hepsi geri dönüşümlü olsa bile yine de israftır, entropi artışıdır.
  • Hazcılar: "Gelecek nesiller benim için ne yapabilir? Partiden zevk alalım!". Kaderlerine razıdırlar, değiştirmeye güçleri yetmeyecektir, dolayısıyla bunu artık dert etmezler, ne yapıyorlarsa aynı şekilde yapmaya devam ederler.

Yaşamlarımızı gönüllü olarak yeni paradigmayı yansıtacak şekilde düzenlemeliyiz. Fakat bu yeterli olmayacaktır. Ayrıca, mevcut yüksek enerjili altyapısını sökmeye başlamak için yaygın ve köklü bir toplum gücü olarak birleşmeliyiz. Aynı zamanda entropi sürecinin farkında olduğumuzu yansıtan yeni değerlere dayalı yeni toplumumuzu inşa etmeliyiz.

Entropi Yasasında büyük bir güzellik vardır. Bize kozmik tiyatroda, gelecekte yatan mutlak kaderi gösterir fakat nasıl davranılması kararınım bize bırakır.

İnsanlığın sürdürülebilmesinin tek umudu, gezegene karsı tecavüzkar yaklaşımını bırakmak ve tabiat düzenine uyum göstermeye çalışmaktır.

Yaşamı tüm formlarında korumak ve zenginleştirmek, elde edilebilir bir enerji gerektirir. Daha fazla elde edilebilir enerji olduğunda, hayatı gelecek nesillere uzatmak için ümit bulunur. Fakat ikinci yasa bize ayrıca, dünyadaki elde edilebilir enerji stokunun her oluşta sürekli tükendiğini söyler. Her birimiz daha fazla enerji kullandıkça, bizden sonraki tüm yaşam için daha az elde edilebilir enerji olacak. Mutlak ahlaki sorumluluğumuz, mümkün olduğunca az enerji kullanmayı gerektirmektedir.

Jeremy Rifkin her birimizin 7 başlığı aklımızda tutmamızı istiyor:

  1. Yeryüzü esasen kapalı bir sistemdir
  2. Kısa vadede yeryüzünde lokal olarak entropi sınırı yaşanıyor
  3. her yeni madde-enerji temeli, bu özel enerjiyi toplama, mübadele etme ve sarf etme amacıyla yeni teknolojilere gerek duyuyor
  4. Fosil yakıtlar-madenlerden yenilenebilir enerjiye geçiş safhasındayız
  5. Yeryüzünün ölümü güneşin ölümüyle gerçekleşecek
  6. Entropi yasasını kasvetli bulanlar her zaman olacaktır
  7. Tüm bilimsel yapılar gibi entropi ve termodinamiğin yasaları da tabiaten insan merkezcidir.
Kötümser fantezime buradan bakabilirsiniz.

20 Temmuz 2022 Çarşamba

Ya Sürdürülebilirlik için uğraşasım gelmiyorsa?









 Entropi: Dünyaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin, Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir.

1980 yılında geleceğe dönük iki alternatif yol öngörülmüş. 

  • Birincisi ne yapıyorsak aynısını yapmaya dolu dizgin devam edeceğiz ve kıyametin başkalarının başına gelmesini umacağız. 
  • İkincisi "düşük entropili yaşam" formuna evrilerek kıyamet gününü olabildiğince geciktireceğiz.
Bu yazıda birinci alternatifi inceleyeceğiz:

  • Doğa, insan içindir! 
  • Kişisel fayda maksimizasyonu toplumu refaha götürür! 
  • Daha hızlı, daha verimli, daha teknolojik olmalıyız! 
  • Refahın anahtarı sürekli büyümedir! 
  • ........
tanıdık geliyor mu? Küresel anlamda en yaygın düzen olan Kapitalizmden söz ediyoruz. 

Evrendeki enerji miktarı sabittir ve entropi sürekli artar.

Zaman sadece iş gerçekleştirilebilecek elde edilebilir enerji var olduğunda sürebilecektir. Evren, elde edilebilir enerjiyi tükettikçe giderek daha az “gerçek” zamanın kaldığı ve oluşumların azaldığı görülecek. Zamanla ısı ölümünün denklik “gerçek” anı geldiğinde her şey oluşumunu durduracaktır. Ve böylece, zaman artık beliren bir şey olmayacağından hissedilen an olmayacaktır. Öyleyse dünyada fazla seçeneğimiz kalmadığı ve de zaman tükendiği için enerji daha çabuk kullanılmalıydı. Oysa asıl gerçek, daha fazla enerji tüketerek zamanı daha hesaplı kullanamayacağımızdır. Aksine, enerji harcandıkça zaman tükenmektedir. Küresel ısınma genel bir ısı dengesine doğru evrilebilir mi?

Canlı veya cansız tüm oluşumlarda bünye içinde düzen artarken dış ortamda eşdeğer veya çoğu zaman daha büyük düzensizlikler ortaya çıkıyor. İnsan vücudu sürekli ve büyük miktarda enerjiyi çevreden alıyor, öldüğünde enerji alımı bitiyor ve derhal çürüme başlıyor. Evrimsel zincirde daha yüksek türler, çevreden daha fazla enerji çekiyor ve daha büyük düzensizlik oluşturuyor. Aşırı artan ve artmaya devam eden insan nüfusu en tipik örnektir. Malthus "geometrik olarak artan nüfusa rağmen gıda kaynaklarının aritmetik arttığını ve dolayısıyla gelecekte açlık çekileceğini" iddia etmişti. Gelişen tarımsal mekanizasyona - gübreye - zirai ilaca - hibrit tohuma vb rağmen bugün savaş-iklim değişimi gibi sebeplerin de katkısıyla küresel anlamda açlık riski ciddi boyutta değil mi?

İnsanoğlu evrimin Homo Sapiens ile tamamlandığı yanılgısında.. Evrim devam ediyor, doğal seleksiyon iş başında ve kim bilir belki de bizim sıramız geliyordur? 

Kentlerde yoğunlaşan nüfusun barınma - giyinme - beslenme - ulaşım vb ihtiyaçları için çeşitli kurumlar - binalar - tesisler - yollar - araçlar - vb yaparken, küçük ve düzenli alanlar oluşturuyoruz ve bunun farkında olmadığımız bedeli çevrede artan entropi oluyor. Entropi artık kullanılamayan enerjidir, atıktır, kirliliktir. Enerjiyi kontrol eden küresel hakimiyeti sağlayacaktır. Rusya ve ABD nin küresel pozisyonunu, Rusya'nın gaz kesintisiyle AB içinde yaşanan gerilimi gözden geçirin lütfen.

Entropi eşiği ilk geçildiğinde Tarım Devrimi, ikincisinde Sanayi Devrimi yaşandı. 1980 de bu kitap çıktığında eşik üçüncü defa geçiliyor iddiası var... Ne var ki, modern dünya görüsü çok farklı bir anlayışı yansıtır. Makine paradigması, hareket halindeki nesne üzerinde durur. Lokal hareket ve mesafeyi ödüllendirir. Sürekli gelişme hayaliyle çarpılmıştır. Sınırlar, başarısızlığın işaretidir. Çağımızın ruhu, yayılma ve ele geçirmeye yöneliktir. Her zaman için fethedilecek yeni dünyalar vardır. Fakat artık insan nüfusu her 40 yılda bir ikiye katlanmakta... Elde edilebilir enerji kaynakları bulmakta giderek zorlanıyor ve enerji atıklarımızı boşaltacak yeni yerler bulmakta zorluk çekiyoruz. "Sınırlarımız içinde yaşamayı” öğrenmek zorundayız. Gezegenin sınırları kavramını hatırlayınız.

Tıpkı yangına körükle gider gibi sorunlara yeni ve daha karmaşık teknolojik çözümler tatbik ettiğimizde dünya giderek düzenini yitirmektedir. “Dönüştürücüleri arttırdıkça elde edilebilir enerji daha çabuk kullanılır ve neticede daha hızlı enerji sarfı ve düzensizlik görülür. Sorunlar, çözümlerden daha hızlı ürer. "Her yarı çözüm sorunun geri kalan kısmı üzerinde arttırıcı bir etkiye sahiptir" Eulgene Schwartz. Artan karmaşıklık, artan sorunlar, artan entropi ve düzensizliğin süreci katlamalı (üslü=logaritmik) bir artış gösterir, çağdaş dünyanın buhranını bu kadar korkunç kılan gerçek de budur.

Yeni bir enerji çevresinin başlangıç safhasında, enerji, yeni enerji dönüştürücüleri zemininin yapılandırılmasında kullanıldığı için, nüfus, enerji akışından büyük ölçüde mahrum bırakılır. Halk, eski enerji çevresinin son safhalarına eşlik eden büyük mahrumiyet ve düzensizliği yasamaktan hayal kırıklığına uğramış olduğundan, zor yaşam koşulları ve denetim, genel olarak hoş görülmüş olur. 

Yeni bir enerji çevresinin ikinci safhasında, doğrudan sosyal sistem içine, giderek daha fazla enerji akıtılmaya başlar. Bu safhada, başlangıçtaki enerji zemini kurulmuştur ve artık teknoloji arttırılmaya başlanır. Entropi sürecinin ağırlığını göstermeye başladığı nokta budur. Enerji akışı, tüm akış hattı boyunca, daha büyük tali düzensizlikler oluşturur.

Oluşan sıkıntıları gidermek için yönetim rejimi sertleşir, mümkün olan hallerde dış destek alınır. Toplumun farklı kesimleri yaşanan düzensizliklerden (enflasyon, işsizlik gibi) farklı şekillerde etkilenir, sınıf çatışmaları görülür. Artan huzursuzluk milliyetçi-otokratik rejimlere eğilim gösterir.

En büyük sıkıntı artmaya devam eden nüfus ve mevcut yaşam tarzından vazgeçilmediği için artmaya devam eden enerji tüketimidir, bu çarpan etkisi yaratır. 

Bundan 40 sene önce küresel ısınma uyarısı yapılmış! 

Ulusal Bilimler Akademisi’nin (NAS) bir çalışmasına göre, “fosil yakıtlarından enerji üretimi üzerinde asıl sınırlayıcı faktör, gelecek birkaç yüzyıl zarfında, karbondioksit salınmasının iklimsel etkileri olmaya dönebilir”. Kömür kullanımının artısı, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit salınmasına yol açar. Karbondioksit, ısının uzaya yayılmasını engelleyerek ısınma veya “sera” etkisi oluşturur. NAS raporu, atmosferde karbondioksit seviyesinin önümüzdeki 75 yıl içinde ikiye katlanarak “sıcaklıkları, ekvatora yakın iç bölgelerde 3 ila 6 dereceye ve kutuplara yakın bölgelerde 9 ila 12 dereceye kadar yükseltebileceğini” söyler. Gezegendeki bitki ve hayvan yaşamı üzerindeki etkileri de yıkıcı olacaktır. Yeryüzünün ekolojik dengesi ciddi bir sarsıntı geçirebilir. Yalnızca, değişimin – 75 yıl veya daha kısa bir sürede – oluşma hızı bile herhangi bir adaptasyon olasılığını ortadan kaldırır (yeryüzünde bu tür nicel bir değişime, bir çok bitki ve hayvan türünün genetik olarak uyum sağlayabilmesi milyonlarca yıl alacaktır). Doğal seleksiyon yaşayan türlerin bir kısmını (belki Homo Sapiensi bile) eleyecektir.

NAS, saptamalarında yalnız değildir. Son zamanlarda yazılan birçok rapor aynı sonuca varmıştır. World Watch Institute, günümüzdeki karbondioksit yayılım oranları 20-30 yıl daha sürerse dünyada görülebilecek sıcaklık artışının, Buzul Çağı’nın oluştuğu ve sona erdiği bir ölçeğe yaklaşan “iklimsel” değişimler üretebileceğini ileri sürer.

Enerji tükenirken beraberinde enflasyon yükselecek, peşinden ücretler eriyecek ve işsizlik artacak, peşinden vergiler yükselecek ve huzursuzluklar başlayacaktır. Küresel ölçekte enflasyon, işsizlik görülüyor.

Artan iç huzursuzluklar, milliyetçi akımlar, enerji ihtiyacı gibi nedenlerle savaşlar - göçler yaşanacaktır. Salgın hastalıklar, kıtlık, doğal felaketler, hijyen eksikliği vb nedeniyle küresel eşitsizlik dahilinde (daha çok 3.dünya ülkelerinde) nüfus azalacaktır, ancak kuzey-batı yarıküredekiler sayıca az olmalarına rağmen çok daha yüksek miktarda enerji tüketirler! Yaşlılar, hastalar hele de uzun ömürlü olduklarında sosyal güvenlik sistemlerini zora sokacaktır. 

Dünyanın ilk zamanlarında doğal seleksiyon anaerobik (oksijen kullanmayan) canlıları eledi, ilk hava kirliliği oksijenden oldu! O günden bugüne CO2 ile yaşayan (fotosentez yapanlar) canlılar giderek azalıyor, şimdilerde orman yangınlarıyla daha da hızlı azalıyor.  Termodinamikte ısı yüksekten düşüğe doğru hareket halindedir, dünyada bir yerler çok sıcak bir yerler çok soğuk dolayısıyla aşırı uçlar arasında şiddetli hava olayları var ancak zamanla sıcaklıklar eşitlenecek, denge hali oluşacaktır. Bu durumda deniz-göl üzerinde buharlaşma olacak ama rüzgar olmadığı için yağmur yine deniz-göl üzerine düşecek ve diğer yerler giderek kuraklaşacak, artan bulutlar gün ışığını engelleyecek, kararmanın dışında fotosentez yavaşlayacak, oksijen azalacak ve kıyamet gelecektir. Mayanın şekeri laktik asit veya etil alkole dönüştürüp sonra da kendi ürettiğinin yoğunluğuna tahammül edemeyip ölmesi gibi doğal bir süreç yaşanacaktır. Dolayısıyla aerobik canlı türü olan Homo Sapiensin yaşam alanları daralacak, dünyanın bazı yerleri (Avrupa Birliği gibi) diğer yerlerinden daha yaşanır olacak, duvarla ayrılacaktır. Seçilenler-Elitler (Homo Deus) ve diğerleri olarak distopik filmlerdeki gibi sınıflar ortaya çıkabilecektir. Belki de insan biterken gezegende yeni bir hayat formu ortaya çıkacaktır (dinozorlar gibi).

Başka bir ifadeyle hepimiz "diğerlerinin yapmadığını" söyleyerek sürdürülebilir olmak için çaba harcamaktan vazgeçersek geriye o gün geldiğinde kendimizi kurtarabilme dürtüsü kalacaktır. Özellikle Kuzey-Batı yarıküredeki milletler bugüne kadar dünyanın kaynaklarını diğerlerinin aleyhine olacak şekilde sömürdükleri ve bugün kapitalizmle sömürmeye devam ettikleri için eşitlik bence ütopiktir. 3.Dünya ülkeleri, gelişmiş ülkelerin izinden giderek aynı hayat seviyesine ulaşmak isteyeceklerdir. Artan nüfus ve katlanarak artan enerji ihtiyacı gezegenin kaynakları için büyük bir strestir ve eninde sonunda kıyamet gelecektir.

Bu senaryo benim kötümser fantezimdir. İyimser fantezime buradan bakabilirsiniz.

Ekonomik durgunluğun entropik açıklaması?...

 Entropi: Dünayaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin ve Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir. Ekonomik durgunluk yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek vergiler olarak yaşanıyor. Bunların entropiyle ilgisi olabilir mi? 

Enflasyonun temel nedeni yaygın olarak ücretler - mali politikalar olarak bilinir. Aslında yaşanılan enflasyonun doğrudan yenilenemeyen enerjinin tükenişine bağlı olduğudur. Çevreden daha zor faydalanılabilen elde edilebilir enerji kaynaklarının çıkarılması daha masraflı oldukça tüm enerji akış hattı boyunca dönüştürme, mübadele ve sarfiyat süreçlerine ilişkin maliyetler de artısını sürdürür. Neticede fiyatlar, tüketici ve üretici açısından artmaya devam eder. Geçmiş akışımdan oluşan birikmiş düzensizlik, üreticiler ve tüketiciler için fiyatları daha da yükselterek ilave ekonomik. Toplumsal ve politik maliyetler katar. Enerji çevresi tükenme noktasına yaklaştıkça enflasyon da giderek hızlanır. Bunun sebebi basittir; geride kalmış olan enerjiyi çıkarmak ve işlemek için daha pahalı ve kompleks teknolojiye ödenmek üzere daha fazla para ve enerji akısı yönlendirilmesinin sebebiyet verdiği tüm düzensizliğin kontrolü veya idare edilmesine de daha fazla para gerekir.

Enerji üretimine giderek artan miktarlarda para akıtıldıkça enerji dönüştürücüler de –mekanizma ve kurumlar- daha yoğunlaştırılmış, karmaşık ve güçlü hale gelecektir. Enerji tekelleri oluşacaktır. Bugün Rusya ve ABD nin durumunu düşünebilirsiniz.

Washington’un akıl babalarından olan Enerji Alternatifleri Araştırma Projesi, enflasyonun temel nedenleri hakkında ayrıntılı son raporunda, tüketicinin dört temel gereksiniminde, - enerji, gıda, barınma ve sağlık bakımı – yükselen fiyatların, enerji dönüştürülmesine ve mübadelesine ilişkin artan maliyetlere bağlı olduğu sonucuna vardı. 

Tüm ekonomik etkinlik, yürürlükteki enerji temeline dayalıdır. Bu yüzden enflasyon, nihai olarak çevrenin entropi halinin bir ölçeğidir. Çevrenin entropisi maksimuma yaklaştıkça enerji akış hattındaki, her şey daha masraflı olacaktır. Halihazırda görüldüğü gibi enerji dönüştürülmesine ilişkin masraflar, enerji kaynaklarının saptanması, çıkarılması ve işlenmesi zorlaştıkça artar.

Ücretler ve gerçek alım gücü arasında büyüyen mesafe, paranın, yenilenemeyen enerji akışını sürdürebilmek için artan maliyetin faturasının emeğin ödemesine yönlendirilmesinden kaynaklanır. Yani enflasyonla en çok ücretliler ezilir. 

Sonuç, daha az “gerçek” ücret ve daha az alım gücüdür. Düşük alım gücü, tüketicinin enerji gereksinimlerini –gıda, giysi ve benzeri karşılamaya gücünün giderek azaldığını belirtir. Başka bir ifadeyle, önceden de belirtildiği gibi enerji akışından sorumlu mekanizma ve ekonomik kurumlar kendi düzeylerini koruyabilmek için kendilerine daha fazla enerji (veya para) yönlendirdikçe, beşeri sistem içinde enerji akısı yavaşlar. Yani ekonomik durgunluk ortaya çıkar.

Tüketici, yüksek fiyatlardan ve isçi, düşük ücretlerden şikayetçiyken, vergi mükellefleri de, akış hattı boyunca meydana gelen düzensizliklerin ve harcanmış atıkların temizlenme ve yok edilme maliyetlerinin payını ödemek zorunda kalır. Yani vergiler yükselir.

Zamanla, vergi mükellefi de, enerji akış hattının düzenlenişinin neticesinde oluşan düzensizliklere yaptığı ödemelerini keser. Örneğin, bazı bireyler, gruplar veya sınıflar, sistemin iş gelir dağılımını düzenleme tarzı sebebiyle, dönüştürme ve mübadele işlemlerinin kenarında konumlandırılır. Çevrenin entropisi ve tüm akış hattı boyunca maliyetler arttıkça, ekonomideki çatlağı ilk hissedenler nüfusun bu sektörü olur. Güçleşen ekonomik koşulları karşılayabilmek üzere daha fakir sınıflardan giderek daha fazla insan akış hattı dışına itildikçe hükümet, refah ve başkalarının yararları açısından müdahale etmek ve enerji gereksinimlerini temin etmek zorunda kalır. Tüm bunlardan başka, işsizlik de entropi sürecinin diğer bir yüzüdür. Enerji daha hızlı tüketildikçe daha fazla insan işsiz yada düşük ücretle işte çalışır hale gelir. Yani işsizlik artar.

Döngüsel ekonomi mümkün müdür? (Termodinamik yasasına uygun mudur?)

 Entropi: Dünayaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin ve Ted Howard / 1980 kitabı beni ziyadesiyle düşündürdü. 

Acaba Döngüsel Ekonomi gerçekten Termodinamik Yasalarına göre mümkün mü?

Termodinamik yasaları Einstein' ın en beğendiği konulardan biridir. 

  • Birinci Yasa: Madde ve enerji daimidir, yaratılamaz, yok edilemez, sadece dönüştürülebilir.

  • İkinci Yasa: Entropidir, madde ve enerji sadece bir doğrultuda değişebilir; yararlanılabilenden yararlanılamayana - geçerliden geçersize - düzenliden düzensize

  • Özet: Evrendeki enerji miktarı sabittir ve entropi giderek artmaktadır.
Entropinin minimum olduğu sıcaklık -273 derecedir. Dünyanın ilk oluşum hikayelerinde buzul çağdan söz ediliyor, entropinin düşük olduğu henüz sürdürülebilirlik sıkıntısı olmayan zamanlar... Milyonlarca yıl sonra entropi yasaya uygun olarak artarken sıcaklık da artmış, bugün küresel ısınmadan söz ediyoruz... 

Termodinamikte ısı denkliği sağlandığında daha fazla iş yapılamıyor. 
Dünyanın ısısı artarak genel bir ısı dengesine ulaştığında artık daha fazla ısı değişimi - enerji transferi yapılamayacaktır.... acaba kıyamet böyle mi gelecek?

Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında Yenilenebilir Enerji kullanımı + Döngüsel Ekonomi ana başlıklarıyla AB bölgesinin geleceğe hazırlanması kurgulanıyor.

Önce Döngüsel Ekonomiyi değerlendirelim: Üretimde, kullanımda ve kullanım sonunda "atıklar" toplanacak, tasnif edilecek, bir miktar sıfır hammaddeyle harmanlanarak asgari kalite şartlarına uydurulacak, bu malzemeler tekrar üretime yönlendirilecek ve döngü tekrar edecek... 
  • azalan verimler kanununa göre her defasında asgari kalite şartını sağlamak üzere daha fazla sıfır hammadde kullanmak gerekecek, bir yerden sonra daha fazla geri dönüşemeyecek...
  • Doğada sabit olan enerjinin bir kısmını geri dönüşüm uğruna toplama-tasnif-işleme-nakliye vb için harcayacağız, karbon salınımı olacak...
  • Her aktivitemizle entropiyi yükseltmeye devam edeceğiz, artan entropi "kirlenme" anlamına gelecek
  • "Böylece nesneler sadece yeni elde edilebilir enerji kaynaklarının harcanmasıyla ve tüm çevrenin entropisinin artırılması pahasına yeniden kullanılabilir hale getirilebilir." J.Rifkin.
  • Kanımca Döngüsel Ekonomi sorunu çözemeyecek, olsa olsa zaman kazandıracaktır..
Şimdi Yenilenebilir Enerjiyi değerlendirelim: Fosil yakıtlardan çıkarak, rüzgar-güneş-dalga vb temiz enerji kullanımıyla karbon salınımı azaltılacak...
  • Doğada enerji miktarı sabittir. Adem-Havva zamanında ne kadar enerji varsa bugün de o kadar enerji vardır, dönüşmeye devam etmektedir. Elde edilemeyen enerji kirliliktir.
  • Yenilenebilir Enerji için geliştirilen teknolojiler her yeni teknoloji gibi çevreden enerji çekmekte ve entropiyi artırmaktadır.
  • Teknoloji enerji yaratamaz, sadece dönüştürebilir. 
  • Fosil veya yenilenebilir fark etmez, enerji dönüşümü entropiyi artırır, üstelik fosile ilave yenilenebilir enerji üretimi dönüşüm hızını da artırır.
  • Yenilenebilir enerjiyle geri dönüşüm yapmak istediğinizde yine atıklar oluşur, karbon salınımı ve kirlenme görülür. 
  • Elektrikli aracınızı termal üretimle elde edilen elektrikle şarj ettiğinizde çevre yine de zarar görür. 
  • "Her yarı çözüm sorunun geri kalanı üzerinde arttırıcı bir etkiye sahiptir" Eulgene Schwartz
  • Kanımca Yenilenebilir Enerji sorunu çözemeyecek, olsa olsa zaman kazandıracak ve küresel üstünlüklerin el değiştirmesine neden olacaktır..
Kitapta gösterilen çözüm aklıma yatıyor ancak bugünün küresel kapitalizm - yerleşik dini anlayış - toplumsal alışkanlıkları çerçevesinde kolay olmadığını anlıyorum. UNSDG 17 amaç bu çözümün seyreltilmiş bir versiyonuna benziyor.

Hayat tarzımızın sadece ihtiyaçlarla yetinen - yavaş - lokal - düşük teknolojili - doğayla barışık - paylaşımcı hale gelmesi gerekiyor. 
  • Geri dönüşüm yerine gereksiz tüketmeyelim, 
  • Yenilenebilir enerji yerine gereksiz enerji tüketmeyelim