Entropi: Dünyaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin, Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir.
1980 yılında geleceğe dönük iki alternatif yol öngörülmüş.
- Birincisi ne yapıyorsak aynısını yapmaya dolu dizgin devam edeceğiz ve kıyametin başkalarının başına gelmesini umacağız.
- İkincisi "düşük entropili yaşam" formuna evrilerek kıyamet gününü olabildiğince geciktireceğiz.
- Doğa, insan içindir!
- Kişisel fayda maksimizasyonu toplumu refaha götürür!
- Daha hızlı, daha verimli, daha teknolojik olmalıyız!
- Refahın anahtarı sürekli büyümedir!
- ........
Evrendeki enerji miktarı sabittir ve entropi sürekli artar.
Zaman sadece iş gerçekleştirilebilecek elde edilebilir enerji var olduğunda sürebilecektir. Evren, elde edilebilir enerjiyi tükettikçe giderek daha az “gerçek” zamanın kaldığı ve oluşumların azaldığı görülecek. Zamanla ısı ölümünün denklik “gerçek” anı geldiğinde her şey oluşumunu durduracaktır. Ve böylece, zaman artık beliren bir şey olmayacağından hissedilen an olmayacaktır. Öyleyse dünyada fazla seçeneğimiz kalmadığı ve de zaman tükendiği için enerji daha çabuk kullanılmalıydı. Oysa asıl gerçek, daha fazla enerji tüketerek zamanı daha hesaplı kullanamayacağımızdır. Aksine, enerji harcandıkça zaman tükenmektedir. Küresel ısınma genel bir ısı dengesine doğru evrilebilir mi?
Canlı veya cansız tüm oluşumlarda bünye içinde düzen artarken dış ortamda eşdeğer veya çoğu zaman daha büyük düzensizlikler ortaya çıkıyor. İnsan vücudu sürekli ve büyük miktarda enerjiyi çevreden alıyor, öldüğünde enerji alımı bitiyor ve derhal çürüme başlıyor. Evrimsel zincirde daha yüksek türler, çevreden daha fazla enerji çekiyor ve daha büyük düzensizlik oluşturuyor. Aşırı artan ve artmaya devam eden insan nüfusu en tipik örnektir. Malthus "geometrik olarak artan nüfusa rağmen gıda kaynaklarının aritmetik arttığını ve dolayısıyla gelecekte açlık çekileceğini" iddia etmişti. Gelişen tarımsal mekanizasyona - gübreye - zirai ilaca - hibrit tohuma vb rağmen bugün savaş-iklim değişimi gibi sebeplerin de katkısıyla küresel anlamda açlık riski ciddi boyutta değil mi?
İnsanoğlu evrimin Homo Sapiens ile tamamlandığı yanılgısında.. Evrim devam ediyor, doğal seleksiyon iş başında ve kim bilir belki de bizim sıramız geliyordur?
Kentlerde yoğunlaşan nüfusun barınma - giyinme - beslenme - ulaşım vb ihtiyaçları için çeşitli kurumlar - binalar - tesisler - yollar - araçlar - vb yaparken, küçük ve düzenli alanlar oluşturuyoruz ve bunun farkında olmadığımız bedeli çevrede artan entropi oluyor. Entropi artık kullanılamayan enerjidir, atıktır, kirliliktir. Enerjiyi kontrol eden küresel hakimiyeti sağlayacaktır. Rusya ve ABD nin küresel pozisyonunu, Rusya'nın gaz kesintisiyle AB içinde yaşanan gerilimi gözden geçirin lütfen.
Entropi eşiği ilk geçildiğinde Tarım Devrimi, ikincisinde Sanayi Devrimi yaşandı. 1980 de bu kitap çıktığında eşik üçüncü defa geçiliyor iddiası var... Ne var ki, modern dünya görüsü çok farklı bir anlayışı yansıtır. Makine paradigması, hareket halindeki nesne üzerinde durur. Lokal hareket ve mesafeyi ödüllendirir. Sürekli gelişme hayaliyle çarpılmıştır. Sınırlar, başarısızlığın işaretidir. Çağımızın ruhu, yayılma ve ele geçirmeye yöneliktir. Her zaman için fethedilecek yeni dünyalar vardır. Fakat artık insan nüfusu her 40 yılda bir ikiye katlanmakta... Elde edilebilir enerji kaynakları bulmakta giderek zorlanıyor ve enerji atıklarımızı boşaltacak yeni yerler bulmakta zorluk çekiyoruz. "Sınırlarımız içinde yaşamayı” öğrenmek zorundayız. Gezegenin sınırları kavramını hatırlayınız.
Tıpkı yangına körükle gider gibi sorunlara yeni ve daha karmaşık teknolojik çözümler tatbik ettiğimizde dünya giderek düzenini yitirmektedir. “Dönüştürücüleri arttırdıkça elde edilebilir enerji daha çabuk kullanılır ve neticede daha hızlı enerji sarfı ve düzensizlik görülür. Sorunlar, çözümlerden daha hızlı ürer. "Her yarı çözüm sorunun geri kalan kısmı üzerinde arttırıcı bir etkiye sahiptir" Eulgene Schwartz. Artan karmaşıklık, artan sorunlar, artan entropi ve düzensizliğin süreci katlamalı (üslü=logaritmik) bir artış gösterir, çağdaş dünyanın buhranını bu kadar korkunç kılan gerçek de budur.
Yeni bir enerji çevresinin başlangıç safhasında, enerji, yeni enerji dönüştürücüleri zemininin yapılandırılmasında kullanıldığı için, nüfus, enerji akışından büyük ölçüde mahrum bırakılır. Halk, eski enerji çevresinin son safhalarına eşlik eden büyük mahrumiyet ve düzensizliği yasamaktan hayal kırıklığına uğramış olduğundan, zor yaşam koşulları ve denetim, genel olarak hoş görülmüş olur.
Yeni bir enerji çevresinin ikinci safhasında, doğrudan sosyal sistem içine, giderek daha fazla enerji akıtılmaya başlar. Bu safhada, başlangıçtaki enerji zemini kurulmuştur ve artık teknoloji arttırılmaya başlanır. Entropi sürecinin ağırlığını göstermeye başladığı nokta budur. Enerji akışı, tüm akış hattı boyunca, daha büyük tali düzensizlikler oluşturur.
Oluşan sıkıntıları gidermek için yönetim rejimi sertleşir, mümkün olan hallerde dış destek alınır. Toplumun farklı kesimleri yaşanan düzensizliklerden (enflasyon, işsizlik gibi) farklı şekillerde etkilenir, sınıf çatışmaları görülür. Artan huzursuzluk milliyetçi-otokratik rejimlere eğilim gösterir.
En büyük sıkıntı artmaya devam eden nüfus ve mevcut yaşam tarzından vazgeçilmediği için artmaya devam eden enerji tüketimidir, bu çarpan etkisi yaratır.
Bundan 40 sene önce küresel ısınma uyarısı yapılmış!
Ulusal Bilimler Akademisi’nin (NAS) bir çalışmasına göre, “fosil yakıtlarından enerji üretimi üzerinde asıl sınırlayıcı faktör, gelecek birkaç yüzyıl zarfında, karbondioksit salınmasının iklimsel etkileri olmaya dönebilir”. Kömür kullanımının artısı, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit salınmasına yol açar. Karbondioksit, ısının uzaya yayılmasını engelleyerek ısınma veya “sera” etkisi oluşturur. NAS raporu, atmosferde karbondioksit seviyesinin önümüzdeki 75 yıl içinde ikiye katlanarak “sıcaklıkları, ekvatora yakın iç bölgelerde 3 ila 6 dereceye ve kutuplara yakın bölgelerde 9 ila 12 dereceye kadar yükseltebileceğini” söyler. Gezegendeki bitki ve hayvan yaşamı üzerindeki etkileri de yıkıcı olacaktır. Yeryüzünün ekolojik dengesi ciddi bir sarsıntı geçirebilir. Yalnızca, değişimin – 75 yıl veya daha kısa bir sürede – oluşma hızı bile herhangi bir adaptasyon olasılığını ortadan kaldırır (yeryüzünde bu tür nicel bir değişime, bir çok bitki ve hayvan türünün genetik olarak uyum sağlayabilmesi milyonlarca yıl alacaktır). Doğal seleksiyon yaşayan türlerin bir kısmını (belki Homo Sapiensi bile) eleyecektir.
NAS, saptamalarında yalnız değildir. Son zamanlarda yazılan birçok rapor aynı sonuca varmıştır. World Watch Institute, günümüzdeki karbondioksit yayılım oranları 20-30 yıl daha sürerse dünyada görülebilecek sıcaklık artışının, Buzul Çağı’nın oluştuğu ve sona erdiği bir ölçeğe yaklaşan “iklimsel” değişimler üretebileceğini ileri sürer.
Enerji tükenirken beraberinde enflasyon yükselecek, peşinden ücretler eriyecek ve işsizlik artacak, peşinden vergiler yükselecek ve huzursuzluklar başlayacaktır. Küresel ölçekte enflasyon, işsizlik görülüyor.
Artan iç huzursuzluklar, milliyetçi akımlar, enerji ihtiyacı gibi nedenlerle savaşlar - göçler yaşanacaktır. Salgın hastalıklar, kıtlık, doğal felaketler, hijyen eksikliği vb nedeniyle küresel eşitsizlik dahilinde (daha çok 3.dünya ülkelerinde) nüfus azalacaktır, ancak kuzey-batı yarıküredekiler sayıca az olmalarına rağmen çok daha yüksek miktarda enerji tüketirler! Yaşlılar, hastalar hele de uzun ömürlü olduklarında sosyal güvenlik sistemlerini zora sokacaktır.
Dünyanın ilk zamanlarında doğal seleksiyon anaerobik (oksijen kullanmayan) canlıları eledi, ilk hava kirliliği oksijenden oldu! O günden bugüne CO2 ile yaşayan (fotosentez yapanlar) canlılar giderek azalıyor, şimdilerde orman yangınlarıyla daha da hızlı azalıyor. Termodinamikte ısı yüksekten düşüğe doğru hareket halindedir, dünyada bir yerler çok sıcak bir yerler çok soğuk dolayısıyla aşırı uçlar arasında şiddetli hava olayları var ancak zamanla sıcaklıklar eşitlenecek, denge hali oluşacaktır. Bu durumda deniz-göl üzerinde buharlaşma olacak ama rüzgar olmadığı için yağmur yine deniz-göl üzerine düşecek ve diğer yerler giderek kuraklaşacak, artan bulutlar gün ışığını engelleyecek, kararmanın dışında fotosentez yavaşlayacak, oksijen azalacak ve kıyamet gelecektir. Mayanın şekeri laktik asit veya etil alkole dönüştürüp sonra da kendi ürettiğinin yoğunluğuna tahammül edemeyip ölmesi gibi doğal bir süreç yaşanacaktır. Dolayısıyla aerobik canlı türü olan Homo Sapiensin yaşam alanları daralacak, dünyanın bazı yerleri (Avrupa Birliği gibi) diğer yerlerinden daha yaşanır olacak, duvarla ayrılacaktır. Seçilenler-Elitler (Homo Deus) ve diğerleri olarak distopik filmlerdeki gibi sınıflar ortaya çıkabilecektir. Belki de insan biterken gezegende yeni bir hayat formu ortaya çıkacaktır (dinozorlar gibi).
Başka bir ifadeyle hepimiz "diğerlerinin yapmadığını" söyleyerek sürdürülebilir olmak için çaba harcamaktan vazgeçersek geriye o gün geldiğinde kendimizi kurtarabilme dürtüsü kalacaktır. Özellikle Kuzey-Batı yarıküredeki milletler bugüne kadar dünyanın kaynaklarını diğerlerinin aleyhine olacak şekilde sömürdükleri ve bugün kapitalizmle sömürmeye devam ettikleri için eşitlik bence ütopiktir. 3.Dünya ülkeleri, gelişmiş ülkelerin izinden giderek aynı hayat seviyesine ulaşmak isteyeceklerdir. Artan nüfus ve katlanarak artan enerji ihtiyacı gezegenin kaynakları için büyük bir strestir ve eninde sonunda kıyamet gelecektir.
Bu senaryo benim kötümser fantezimdir. İyimser fantezime buradan bakabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder