5 Mayıs 2021 Çarşamba

Küreselleşme / Zygmunt Bauman / 1998 / kitap özeti

italik dizili olanlar benim yorumlarımdır

Küreselleşen ve yurtsuzlaşan seçkinlerle yerelleşmiş arda kalanlar arasında iletişim kopuktur. Eposta hızıyla yaşayanlar için mesafe ve zaman anlamsızlaşır. Bu insanlığı homojenize edeceğine kutuplaştırma eğilimindedir.

Panoptikon: Hapishane reformu öncülerinden Jeremy Bentham'ın önerdiği; çalışkan, üretken, ahlaklı insanların yetiştirildiği hapishane sistemi. - 1984 gibi, pandemi sonrası dünyanın gidişi gibi konular açık bir cezaevi hissi veriyor.

Şirketler taşınmakta özgürdür, ancak taşınmanın sonuçlarını kalıcıdır. Yerellikten kurtulan sonuçlarından da kurtulur. Yatırım yapanların, yani gerekli sermayeye sahip olanların ulaştığı hareket kabiliyeti ve güç ile yükümlülükleri arasındaki bağ kopmuştur. Artık sonuçlardan sorumlu değiller! Ötekilerle mücadele etmek yorucudur, kaçınmak yeterliyse uğraşmaya ne gerek var?

Tönnies, Gemeinschaft (topluluk, cemaat) tan Gesellschaft (toplum, cemiyet) a geçişin modernliğin formülü olduğunu ileri sürmüştü. Geleneksel toplumların mekansallığı organik metaforla tarif edilir: Adalet göze gözdür, omuz omuza çalışılır, insanlar yüz yüzedir, çatışma burun burunadır,... Modern toplumda wetware (organik) yerini hardware (inorganik) bırakmıştır, kamulaştılmak yerine rasyonelleşmiş ve yerellik yerine küreselleşmiştir.

Küreselleşen seçkinlerin yerellikten korunmaları gerekir. Bir yöreye bağlı olmamak için yerel müdahalelerden muafiyet, tam bir yalıtım ihtiyacı vardır; buna serbest ticaret diyoruz. Seçkinler yalıtımı seçmiştir ve bu uğurda canı gönülden bol bol para öderler. Nüfusun geri kalanıysa bu yalıtılmışlığın ağır kültürel, psikolojik ve politik bedelini ödemek zorunda kalır.

Önce mekanlar haritalara yansıtılarak yalıtılmışlığın sınırları belirlendi. Şimdiyse haritalar mekansallaşıyor, yalıtımın sınırlarını göstermeye başlıyor. Bir zamanlar görünür duvarlar şehirleri koruyordu, şimdiyse görünmez duvarlar şehirleri bölüyor. Veritabanları bir ayıklama aracıdır. Küreselleri eleğin üzerinde tutar, yerelleri temizler. Örneğin Paul istediği gibi seyahat eder ama Mahmut her defasında vize almak zorundadır, kur nedeniyle maliyet baskısı altındadır. Ana akım medya yerellerin küreselleri izlediği yerdir, bilinçaltına hayat tarzı mesajı verilir, "sen de olabilirsin!" fikri pazarlanır. Böylece küreseller yöneten değil, yol gösteren gibi algılanır.

Tüm modern çağ boyunca düzen = kontrolün elimizde olmasıdır. Bu fikre alıştık. Kontrol artık kimsenin elinde değil, nasıl elde edileceği de belirsiz. Evrensel = küresel ölçekte düzen kurmaktı. Bugün küresel insiyatif ve girişimlerden ziyade, niyet edilmemiş, beklenmedik ve çoğu zaman olumsuz  küresel etkilerden söz ediyoruz.

Modern devletin yasama ve yürütme egemenliği zorunlu olarak askeri-ekonomik-kültürel egemenlikler sacayağına oturtulmuştu. Eskiden bu kaynaklara hakim olarak "devlet düzeni" kuruluyordu, şimdi devlet düzenini "korumak" için bu kaynaklar kullanılıyor. 

Spekülatif işlemlerin dünya borsalarındaki derinliği ticari işlemlerin 50 katıdır, dünyadaki tüm merkez bankası rezerv toplamına eşittir. Yani hiç bir devlet piyasaların spekülatif baskılarına bir kaç günden fazla dayanamaz.

Küresel servetin %22 si gelişmekte olan ülkelere aittir, bu ülkeler dünya nüfusunun %80 dir. Bugünlerde bu oran daha da asimetrik hale geldi. Eskiden zenginlerin, zengin kalmak için yoksullara ihtiyacı vardı, müşfiktiler. Şimdi zengin kalmak için yoksullara gerek yoktur, ilgilenmeye de gerek yoktur. Küresel seçkinlerin medya ana akımında yoksulluk değil, açlık işlenir. Böylece sorunun ölçeği küçültülür, aksiyon "doyuracak kadar yardıma" indirgenir. Tüm felaketler bu coğrafyadadır ve neyse ki küreseller sınırlar-vizeler-kurlar vb ile izoledir.

Louvain Katolik Üniversitesi'nden Prof.Ricardo Petrella: "Küreselleşme, (mal ve hizmetlerin ömrünü son derece ve evrensel düzeyde kısaltarak) ekonomileri gelip geçici, uçucu ve (geçici, esnek ve parça başı işlerle) istikrarsız üretimin kucağına itmektedir" - hem sürdürülebilirlik hem de kırılgan ekonomi sorunu yaratıyor

Jeremy Seabrook: "Yoksulluğa çare bulunamaz, çünkü yoksulluk kapitalizmin semptomu değil sağlıklı olduğunun kanıtıdır"

Tüketim ekonomisinde tüketicinin doyumu anında (ürünün hazırlanıp satışa sunulması aylarca sürmeyecek) olmalıdır (yani doyum "tükenmelidir", sonsuza kadar sürmemelidir ki yeniden tüketilsin). Bu toplumun kültürü öğrenmekle değil unutmakla ilgilidir. Tüketici hareket halindedir, öyle kalmaya mecburdur, AVM tasarımı buna göre yapılır. Herkes tüketici olmak isteyebilir ama herkes olamaz, tüketici olabilmek için "satın alabilme umudu" olmalıdır.

Talep için esneklik denilen şey arz tarafındakiler için katı, zalim, değiştirilemez kaderdir. İşler gelip geçicidir. Kapasiteler bir gün aşırı dolu ertesi gün atıldır.

Cezaevleri rehabilite etmekten ziyade kendi kültünü yaratarak yabancılaştırır, suç öğrenme merkezi haline gelir. İstihdamın alternatifidir, normal şartlarda verilen ücrete rağmen istenmeyen işlerin yapılabileceği yerlerdir. Hemen her ülkede hapishane sayısı artıyor.  

Thomas Mathiesen: "ceza sistemi toplumun tavanına değil tabanına darbe indirir". Kanunlara geçen ceza konusu maddelerdeki eylemler tabandakilerin yapması olası olanlardır. Tüm ulusu, ulusun tüm kaynaklarını soyup soğana çevirmenin adı serbest ticareti desteklemektir; bütün ailelerin, bütün cemaatlerin geçim kaynaklarını ellerinden almanın adı küçülme-rasyonelleştirmedir. Bunların hiçbiri cezalandırılamaz ve cezalandırılabilir suçlar arasında yer almaz. Ayrıca tepede yürütülen yasadışı işleri günlük sıradan şirket işlerinin içinden ayırmak kolay değildir. Tepedekiler birbirlerini kollar, faydalananlar bu konuda en azından sessiz kalırlar.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder