7 Eylül 2017 Perşembe

1984 / George Orwell / 1949 / kitap özeti

Ütopya, geleceğe dair kusursuz bir düzen hayalidir.
Distopya, geleceğe dair karamsar bir düzen hayalidir.
Bu bağlamda 1984 ütopya değil, distopya sınıfındadır.

"Çiftdüşün" gücünü dikotomiden (ikilem) alır. Aynı anda hem gerçeğin farkında olmak hem de inkar etmektir. Hem unutmak hem de hatırlamaktır. Yaşadığımız günlerin tipik ahlaki çelişkilerini ifade eder.

"Bellek Deliği" unutmanın ve unutturmanın resmi formudur. Tek tip yayınlar, yandaş medya, mahalle baskısı, demokratik çoğunluğun gücünden azınlık aleyhine fırsatçı yararlanma hep bunun türevleridir.

"Tele Ekran" tek tip yayının servis edildiği ve aynı zamanda izleme/dinleme yapabilen bir cihazdır. Zamanımızın herkesi şüpheli gören, ihbarcılığı özendiren, diktayı güçlendiren bir olanaktır.

"YeniSöylem" dilin sadeleşmesi adına çiftdüşünü destekleyecek tarzda kelimelerin değiştirilmesi ve daha önemlisi azaltılmasıdır. Kelimeler kayboldukça hayal gücü ve düşünme becerisi de kaybolacaktır. Bugünün eski dile, islami söyleme ağırlık veren yaygın medya/hükümet söylemine benzer.

Kitap roman formatındadır, 1948 senesinde yazılmış, rakamların yerleri değiştirilerek 1984 olarak geleceğe uyarlanmıştır. İktidarda Parti vardır, Parti Büyük Biraderde vücut bulur. Büyük Biraderin resmi, heykeli her yerdedir ama kimse onu görmemiştir (aslında varlığı bile şüphelidir). Bireyler ölümlüdür ama Parti ölümsüzdür. Partinin sloganı "Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cahillik Güçtür" şeklindedir. Çiftdüşün mantığında, YeniSöyleme uygun ve ideolojinin uygulama biçimini vurgulayan bir ifadedir.

Dünyada 3 büyük bölgesel güç vardır, zaman zaman tarafları değişse bile sürekli olarak ikisi müttefik ve diğeriyle savaş halindedir. Savaş hep uzaktadır, sanaldır, arada bir esirler şehirde gösterilerek gerçek tadında tutulur. Üretim fazlası savaşa yönlendirilir, gerçekten üretildiği bile şüphelidir çünkü sürekli olarak bazı ürünler kıtlaşır. Savaş toprak veya doğal zenginlikler için değil, insan gücü içindir (demografik kış nedeniyle bu senaryo giderek daha olası hale geliyor).

"İki Dakikalık Nefret" topluca yapılan zorunlu bir ayindir. Bilinçli bir mesaj tele ekrandan verilir, topluca izlenir, mesaj verilirken topluluk da izlenir, esriklik haline ulaşılır. Düşünmeye gerek yoktur, hissedilir, inanılır, bilinçsizliktir.

Evlilik, cinsellikten arındırılmış bir görevdir. Parti için çocuk üretimi anlamındadır. Hakkını vererek sevişmek isyandı, arzu duymak düşünce suçuydu.

Toplum sınıflara ayrılmıştı. En ayrıcalıklı olanlar İç Partiydi, babadan oğula geçmezdi, girebilmek için sınavı geçmek gerekiyordu. Arkasından Dış Parti gelirdi, buraya da sınavla girilirdi. En sondaki proleterler önemsizdi, sadece çalışmalı ve kabullenmeliydiler. Eski yaşam biçimi proleterlerin arasında hala geçerliydi. Proleterler Tele Ekranla izlenmeye gerek bile duyulmayan aciz insanlardı. En tehlikeli kurum "Düşünce Polisi"ydi. Her zaman izleyen, sinsi, her şeye gücü yeten bir kolluk kuvvetiydi.

Dünyada her dönemde üç tür insan vardı: Yüksek - Orta - Aşağı. Yüksek kesimin amacı, bulunduğu yeri korumaktır. Orta kesimin amacı, Yüksek kesimle yer değiştirmektir. Aşağı kesimin, eğer varsa, amacı, tüm ayrımları ortadan kaldırmak ve tüm insanların eşit olacağı bir toplum yaratmaktır. Bu üç kesimden, hedeflerine geçici de olsa hçbir zaman ulaşamayan, sadece aşağı kesimdir! Uygarlığın bedeli, eşitsizlikle ödenmiştir.

Partinin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Kavrayamıyorlar, ilgilenmiyorlar ve dolayısıyla olan bitenden rahatsız da olmuyorlardı. Bireylerin amacı "insan kalmak" değil de "hayatta kalmaksa" zaten ne fark ederdi ki? Hiyerarşik toplumun varlığı, uzun sürede, ancak yoksulluk ve cehalete yaslanarak sürebilirdi (Bugünün sosyal olayları bu fikrin uygulamada olduğunu gösteriyor). Sanayinin devamlılığı için üretimin artması, yoksulluğun devamı için ürünlerin dağıtılmaması gerekiyordu ve bu ancak sürekli savaş durumuyla sağlanabiliyordu. Sürekli savaşın, sürekli barıştan farkı yoktu. Sürekli savaş halinde askeri gereklilik de kalmıyordu. Kıyaslama olanağından yoksun bırakıldıkları sürece, ezildiklerinin farkına bile varmazlar.

Hiyerarşik toplumu bitirmenin dört yolu vardır: Ya bir dış güç tarafından alt edilecektir, ya ülkeyi yönetmekte kitlelerin baş kaldırmasına yol açacak kadar yetersiz kalacaktır, ya güçlü ve hoşnutsuz bir Orta kesimin doğmasına engel olamayacaktır ya da kendine olan güvenini ve yönetme isteğini yitirecektir. Bunların hiçbiri tek başına işlemez, bir arada etkileşirler.

Devrimi korumak için diktatörlük kurulmaz, diktatörlük kurmak için devrim yapılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder