11 Nisan 2022 Pazartesi

Süreklilikten Sürdürülebilirliğe / Dr. İzel Levi Coşkun / 2021/ kitap özeti

Bir şirketin tek varoluş amacı kar etmek ve hissedarlarına para kazandırmak mıdır; toplum ve çevre ile olan ilişkisi nedir? Çalışanlarıyla kurduğu bağ nasıl olmalıdır? Bu bağın temelindeki amaç neye hizmet eder? Yarattığı değerin tek ölçüm aracı para mıdır?

Doktora Tez Konusu: Türkiye'de Tüketici Bakış Açısıyla Kurumsal Sürdürülebilirlik Bileşenleri ile Marka Varlığı Bileşenleri Arasındaki İlişki

Süreklilik ve sürdürülebilirlik ayrımı yandaki tabloda özetleniyor. Sol sütunda iş insanlarından beklenen ve alışılagelmiş iş yapış tarzını, sağdaki sütundaysa bunların kurumsal sürdürülebilirlik bakış açısıyla karşılıkları sıralanıyor. İçinde yaşadığımız ve her şeyi parasal karşılığını bularak metalaştıran mevcut sistem, sürekli sermaye birikimini ve tüketimi körükleyen yapısıyla tüm dünyayı çoktan büyük bir bunalımın eşiğine getirmiş durumda. Bu tabloyla beynin sol-sağ yarıküreleri kavramı arasında benzerlik var. Eğitim hayatımızda yatırım maalesef çoğunlukla sol tarafa yapılıyor.

Sürdürülebilir Kalkınma = Bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi ihtiyacını karşılama kapasitesinden ödün vermeden karşılamak (Brundtland Raporu, 1987)

Başabaş noktası kavramının ezbere kullanılması sektöre zarar veriyor. Başabaş noktasını geçen rakipler çok düşük fiyatlarla iş yaparak sürümden kazanmayı tercih edebiliyor. Yurtdışı müşterilerin yüksek fiyatlı ve döviz karşılığı işlemleriyle başabaşa ulaşanlar iç piyasada çok düşük ücretlerle iş yapılmasına yol açtı. Bir süre sonra da hizmet kalitesi düştü. Piyasanın ucuzluk baskısı çalışanlara ve iş ortamına yapılan yatırımı azalttı, hizmet ucuzladıkça "değerini" kaybetti.

Kanımca aynı eğilim sadece hizmette değil, üretimde de yaşanıyor. Farklı fiyatla pazar segmentasyonu yapılabildiğinde firmanın geleceği riske atılmayabilirdi, ancak mevcut uygulamalar ve bugünün "herkesin her bilgiye anlık erişimi" olan ortamında istenmeyen sonuçlara yol açıyor. Ayrıca % esaslı maliyet yapısı ve açık maliyetle çalışılıyor olması markaları ve firmaları daha kalitesiz - daha ucuz  (bizim sektördeki fast fashion akımı) olmaya özendiriyor. Markanın alım gücü sayesinde dayattığı ucuz ama iyi ikilemi tedarikçileri zorluyor. Örneğin hedef fiyata ulaşılamadığında kimse % payından vazgeçmiyor ve sonuçta daha ucuz hammadde, daha ucuz işçilik gibi çözümler gündeme geliyor. Sürdürülebilirliğin bir bedeli var ve bunu müşteri ödemiyorsa demek ki çevre ve toplum ödüyor (www.BegoJeans.com  kurucusundan alıntıdır.)- Utkan Uluçay

İş modeli kanvasında toplum ve çevreyi iş ortakları arasında gösteriyor. Hedefi kar maksimizasyonu yerine kar optimizasyonu olarak düzeltiyor. Bu yaklaşımda karşılıklı çıkar yerine karşılıklı fayda öne çıkıyor. Firmalar bilgi birikimleriyle topluma destek olabilirler, örneğin Mazaars-Denge bunu www.ashokaturkiye.org ile yapmış. Başarılı olursak hem şirket, hem de çevre-toplum kazanmış olacak.

Büyüme nicel, kalkınma niteliksel bir kavramdır. İşletme gözlüğüyle bakıldığında kalkınma; ifade özgürlüğü, adalet, etik, teknoloji gibi unsurların yanı sıra kurumsallaşma, verimlilik, katma değer, kalite gibi unsurları da kapsar. Dolayısıyla kalkınma her zaman büyüme anlamına gelmeyebilir. Sınırlı bir dünyada mevcut sistem hepimizi sınırsız bir büyümeye zorluyor, neden?

Günümüzde ekonomik dışsallıklar olarak nitelendirilen sosyal ve çevresel etkiler sürdürülebilirlik raporları vasıtasıyla da finansal verilerle ilişkilendirilebilir hale gelmiştir. 

Sürdürülebilir Kalkınma kavramı "faydayı tek merkezde toplayan" ve tüketime dayalı ekonomik modeli, "faydayı genele yayan" ve doğa-toplum dahil tüm paydaşların birlikte yararlandığı bir modele dönüştürmektedir. Bu model tek taraflı etik egoizm yerine, davranışın sonucunda çoklu yarar sağlamayı amaçlayan faydacı etikle (Utilitarian Ethics), bir karar alırken insan ilişkilerindeki özeni vurgulayan özen etiğini (Care Ethics) birleştiren bir anlayış ortaya koymaktadır. Bu iki kuramın arasındaki en önemli fark ise faydacılık kuramında genel kabul gören evrensel ahlaki esaslar geçerliyken, özen etiğinde evrensel prensipler yerine ahlaki tikelin söz konusu olmasıdır. 

Küresel olmaya çalışırken yerele zarar verdiğimizde kendi geleceğimizi de tehlikeye atıyoruz. Ölçek ekonomisi artan üretimle birlikte birim genel giderin düşürülmesine dayanır. Kapsam ekonomisi farklı noktalarda benzer işlevi olan birimlerin merkezileştirilerek etkinliğin artırılmasıdır, örneğin fabrikaların satınalma servisleri yerine merkezden toplu alım yapmak gibi. Başka bir ifadeyle ölçek ekonomisi tek bir ürünün maliyetini düşürürken, kapsam ekonomisi maliyetin ürünlere dağıtılarak düşürüleceği varsayımına dayanır. 

Bu yaklaşımların iki temel eksiği vardır: Çevresel maliyet ve yerele etki.
Yatay düşünce "bakmak", entegre düşünce "görmektir".
Dönüşüm zor, zaman alıyor, CEO + İK desteği şart, UN Compact imzacısı olmak süreci hızlandırıyor, sonunda sürdürülebilirlik raporu çıkıyor, samimiyet çok önemli. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder