Kyoto ikinci başkentmiş. Tokyo şehir adıyla ola harf benzerliğinin bir özelliği yokmuş. Tokyo, coğrafi olarak Kyoto'nun doğusunda kaldığı için Japonca isimlendirmesi "Doğudaki başkent" anlamına gelen Tokyo olmuş. Geleneksel dokusunu koruyor. Henüz uçan arabalar, dijital Japonlar falan görmedim :)
Gracery Kyoto Sanjo otelinde kaldık, yeri fevkalade merkeziydi.
Bugün tapınak ziyaretine gittiğimizde önce kimono giydik. Erkekler ve kadınlar kendilerine ayrılan reyonlardan birer kimono beğeniyorlar ve soyunma odasına giriyorlar. Yaşlı-tecrübeli bir teyze içlik giymemizi istiyor, önce korse kıvamında bir kuşak, sonra birinci kat astar, üzerine seçtiğimiz kimono özenle giydiriliyor. Son aşamada bel kuşağı ve aksesuarlar tamamlanıyor. Hızınızı alamadıysanız samuray kılıcı, kağıt şemsiye gibi aksesuarları ilave ücretle kiralayabiliyorsunuz. Parmak arasına uygun kese tarzı çorap ve parmak arası terlikle dışarı çıkmaya hazırsınız.
Tapınak ziyaretlerinde rehberiniz size Şinto-Budist tapınak ve öğreti hakkında bilgi veriyor. Dönüşte matcha (yeşil çay diye biliniyor ama bizim kınaya benziyor) çayı seremonisine katılıyoruz. Standart Japon oturuşu uzun süren seremoni boyunca hepimize zor geliyor, kısmen yayılıyoruz. Japon usulü hazırlandığında matcha çayı bence fena değildi.
Bambu ormanı sessiz ve huzur dolu, ince uzun ağaç gövdeleri arasında kaybolmuş hissi veriyor. Peşinden gelen altın tapınak bir zamanlar ne büyük bir zenginliğin ne kadar değersiz görüldüğüne, bir ortamın nasıl oluşturulduğuna dair ipuçları taşıyor. Ölülerini yakıyorlar, külleri aynı aile mezarlığına yerleştiriliyor, her yeni gelen için ince bir çubuğa ismi-ölüm tarihi yazılıp mezara ekleniyor.

Geyşalık bir meslek, sanıldığı gibi cinsel içeriği yok. Bir evde yaşıyorlar, kurallara tabi bir hayat sürüyorlar, eğitim alıyorlar, evin sahibine "anne" deniliyor, sponsorlardan-faaliyetlerden elde ettiği gelirle evi açık tutuyor. Geyşalar evlenmiyor, Kyoto'da onlara Geiko ve çıraklarına Maiko deniliyor. İşleri itibarlı misafirler için yemek davetlerinde ev sahipliği yapmak, geleneksel Japon müziğiyle şarkı söylemek/dans etmek/basit refleks oyunlarıyla eğlenceli ortam sunmak şeklindeymiş. Origami, ıslak kağıtla yapıldığında daha hassas katlamalar mümkün oluyormuş, renkli kağıtlarla birlikte çalışıldığında güzel ürünler çıkıyor, sergilemişler. Japon ev ortamında orta avluda zen bahçesi var.
Metroyla Inari tapınağına gittik. Metro bambaşka bir deneyim, Sayga Tur her birimize IC Card (Istanbul Kart gibi) hazırlamış, içlerine para yüklemiş, koşa koşa binip koşa koşa indik :) Inari Şinto tapınağı, bağış sahipleri için yüzlerce Tori hazırlanmış, kırmızı renkte, önden bakıldığında hepsi aynı, arkadan bakıldığında ayaklar üzerinde bağışçıların isimleri kazılmış. Şinto ve Budist tapınaklarında tütsü-arınma ile giriş sessizlik gibi ritüel motifler korunmuş ama turist eğlencesine (uzaktan kase içine para atacaksın, girerse dileğin gerçek olacak; para atarsan bugünkü falını yazılı olarak teslim alabilirsin; para atarak dua edebilirsin; ...) yer verilmiş. Her birinde hediyelik eşya, sokak lezzeti satışı var.
Japon hızlı trenine Shinkansen deniliyor, sahiden 300km hıza ulaşıyor ve içeride ivmeden dolayı rahatsızlık duymuyorsunuz. Aynı rayda ileri ve geri gidiyor, 16 vagonla manevra yapması zaten zor olurdu :) Fazla bagajınız varsa bagaj yeri satın almanız gerekiyor, koltuklar 2+3 formatında, birer pedal eklenmiş, basarak ileri-geri döndürebiliyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder