8 Şubat 2025 Cumartesi

Mısır’da iş ortamı…


Yaklaşık beş aydır Mısır’da büyük ölçekli bir hazır giyim grubunda çalışıyorum. Akdeniz sahilinde, Süveyş Kanalının girişinde yer alan Port Said şehrinde yaşıyorum. Şehir kanal sayesinde İstanbul’a benzer şekilde Asya (Port Fuad) ve Afrika (Port Said) kıtaları üzerinde konumlanıyor. Denizde gece-gündüz çok sayıda geminin tek sıra halinde kanala ilerlediği veya kanaldan ayrıldığı görülebiliyor. Tecrübelerimi bireysel, firma ve ülke ölçeğinde paylaşmak istedim. Önceki yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Bireysel açıdan...

Senelerce ihracat yapan büyük firmalarda çalışmama rağmen Türkiye’deyken dünyanın küçük olduğunu hissetmemiştim. Burada tuhaf şekilde global hissini alıyorum. Bir toplantıda Mısır şirketinin Türk yöneticisi ve Filipinli müşteri temsilcisi, Amerikalı müşterinin İsrailli acentesi ve acentenin Hong Kong’lu kalite müdürü ve Hint inspektörüyle bir araya geldik. Her akşam otele dönerken arabada bir Mısırlı, bir Türk, bir Filipinli ve bir Hint şeklinde fıkra tadında seyahat ediyoruz.

İngilizce bilen mühendis veya müdür çalışanlar aracılığıyla iletişimdeyim. Lisandan öte kültür farkı nedeniyle sorun çıkıyor. Örneğin kendinize yol açmak için elinizle gayret ettiğinizde önce “dokunma” sorunu, sonra da “elinin tersi” sorunu yaşanıyor. Kadınlara değmeyeceksin kuralı tamam ama aslında erkekler de temastan hoşlanmıyor. Sokakta veya fabrikada tanımadığınız insanlar selam verdiğinde almanızı, ellerini uzattığında tokalaşmanızı bekliyorlar. Hijyen çoğu zaman kafanızı kurcalıyor. Sürekli klimalı ortamlar nedeniyle alerji veya klima kaynaklı bakteri-virüs teması var, Türkiye’de zorunlu olmayan çok sayıda aşıyı tedbiren yaptırmama rağmen sık sık nezle-grip-soğuk algınlığı sorunu yaşıyorum.

Güzel bir apart otelde konaklıyorum, evde kalmaya nazaran çok daha steril ve pratik oluyor. Dışarıda McDonald’s gibi standart yerlerde veya yakın çevremin önerdiği bilinen yerlerde yemek yiyorum. İş yerindeki bir diğer arkadaşım oteldeki odasında yer alan buzdolabı, ocak, mikro dalga, mutfak sayesinde Türk işi yemek yapabiliyor. Şehirde bilinen bir kuru temizlemeciyle kirli çamaşır sorunu çözülüyor. Arzu edenler için bira alınabilecek yerleri şoförler biliyor. Etrafta kahve-nargile mekanları var, sahil boyunca konteynerin alt tarafı mutfak ve üst tarafı teras düzenlemesiyle irili ufaklı plaj büfeleri bulunabiliyor.

Toplu taşıma neredeyse yok, dolmuşlar var, zor şartlarda seyahat ediliyor. Taksiler çok eski, bakımsız ve 25 EGP (Egyptian Pound) gibi neredeyse tek tarifeyle çalışıyor. Dolar kuru kabaca 50 EGP ve sabit seyrediyor, TL kuru 0,70 gibi görünüyor. Döviz bozdurma işi zahmetli, kimlik fotokopisi evrak vb istenebiliyor, dolar almak her zaman kolay değil. Kredi kartları düzgün çalışıyor. Modern ürünler içeren temiz marketler, toplu alışveriş marketleri veya pazar yerleri geniş seçenek sunuyor. Uber ve InDrive adında mobil ulaşım seçenekleri var, yemek sepeti veya hepsiburada tarzında alışveriş siteleri kullanılıyor.

Ülkeye gelirken uçakta göçmen kartı dolduruluyor, girişte 25USD vize ücreti ödeniyor, iki şişe yüksek alkollü içkiye izin veriliyor. İki ayda bir çıkış yaparken yaklaşık 30USD vize aşım ücreti ödüyorum. Son işyerinden alınacak referans yazısı, il ticaret odası ve valilikte apostil edildikten sonra Hidiv Kasrı’ndaki Mısır elçiliğinden oturum izni için başvurulabiliyor. İzin için dört ay kesintisiz Mısır’da kaldığınız pasaport üzerinde belgelemeniz isteniyor. Böylece Türkiye’den çıkarken yurt dışı çıkış harç pulu, giriş vize ücreti ve vize aşım ücreti ödemenize gerek kalmıyor.

Altın takıya pek hoş bakılmıyor. Aksesuar olarak saat çok önemli ama zamanın maalesef hiç değeri yok, işler çok yavaş ilerliyor ve buna alışkınlar. Dahili yayınlarda, arabalarda, kahvelerde sürekli Kur’an yayını var. İş saatlerinde dahi namaz vakitleri geldiğinde birisi yüksek sesle ezan okuyor ve üç kişi birlikteyse biri imam oluyor (cemaat). Kimi zaman arkadaş arabasında veya otelin havuz başında Arapça pop şarkı çalınıyor ve senelerce Arapçayı sadece Kur’an olarak kabullenen benim gibilerde tatlı bir şaşkınlık yaşanıyor.

Şirket açısından...

50.000 adet/gün ile Mısır’ın en büyük kapasitesine sahip olan önemli bir ihracat firmasındayım. QIZ (Qualified Industrial Zone) içinde yer alan 15 ayrı fabrikadan oluşan kumaş depoları, kesim, dikim, lazer, yıkama, ütü-paket tesislerinden oluşan çok ciddi bir yapılanma var. Zaman içinde büyürken bölgenin sınırlı alanı nedeniyle birbirine yakın çok sayıda binadan oluşuyor. Binalar arasındaki malzeme hareketleri için ayrı bir departman var, muhasebe bağlantılı olarak taşıma yapılıyor, hava-yol-ekipman şartları nedeniyle %2-3 mertebesinde ikinci kalite söz konusu oluyor. Çok katlı binalar, binalar arası geçişlerle birleştirilen alanlar var.

QIZ yapısında hammaddenin %30 İsrail menşeili olduğu belgelendiği takdirde ABD’ye girişte %16-30 arasında vergi istisnası var, Amerikalılar bölgede İsrail’e komşu olan Mısır ve Ürdün’de bu bölgeleri kurarak ticaret ortamını hazırlamışlar.

Müşteriler işlerin yavaş olduğu bilinciyle temel ürün gruplarında senelik programlarla sipariş yerleştiriyor, uzun termin veriyor, gecikme halinde ceza uyguluyor. Kalite sorunları olacağı bilinciyle sıkılaştırılmış AQL (Acceptable Quality Level) yöntemini minör hata olmadan, üründe bölge ayrımı yapmadan %1 ila %2,5 majör hata sınırıyla uyguluyorlar. Sosyal ve çevre uygunluk konularında Türkiye’deki gibi ciddi bir denetim ve takip mekanizması yok, haksız rekabete konu olacak ölçüde kolay belgelendirme servisi alınabiliyor. Türkiye’de çevresel uygunluk kapsamında konuşulmayan parça boya siparişleri büyük adetlerle verilebiliyor.

Tek bir model ve iki ayrı yıkamadan 800.000 adetlik siparişler görülebiliyor. Dolayısıyla bant bir sefer rayına oturduğunda sürekli ve düzenli üretim, tekrara dayalı öğrenme sayesinde AQL %1 seviyesinde geçecek kaliteye ulaşılabiliyor. Küçük adetli siparişlere çok temkinli yaklaşıyorlar, dolayısıyla QIZ avantajının da etkisiyle genellikle Amerikan müşterilere servis veriliyor. 

Çok fabrikalı yapılarda tuhaf şeklinde “izole adalar” durumu görülüyor. Tüm yöneticiler her şeyi çok iyi bildikleri için kimse yan tesiste benzer işin nasıl yapıldığına bakmıyor, dolayısıyla iyi uygulamaları yaygınlaştırmakta çok gecikiyorlar. Alfabe ve lisan farkı nedeniyle sektördeki gelişmeleri yakından takip konusunda Türkiye kadar hızlı değiller. Tekstil-hazır giyim teknolojisinde kabaca 20 yıl, temel mühendislik-yönetim bilimlerinde kabaca 30 yıl gerideler. Örneğin yıkamaların çok büyük kısmında otomatik dozaj sistemi yok, kesimhanelere otomatik kesici (cutter) yeni giriyor, planlamalar hala excel üzerinde yapılıyor, prim sistemlerinin çoğu zaman bir dayanağı yok, kalite yönetimi – yetenek yönetimi – bant dengesi gibi temel konularda büyük eksikler var.

Doğru bilgi almakta çok sıkıntı çekiliyor, inkar yaygın, dolaylı anlatım biçimi sevildiği için benim gibi doğrudan olanlara hayat zorlaşıyor. Çok fazla konuşuluyor, hatta kimi zaman konuşmaktan iş yapacak zaman kalmayabiliyor. Hiyerarşi fikri neredeyse kast örgütü kadar katı olarak iliklerine işlemiş. Bir yerde işçinin bir işi yanlış yaptığını gördüğünüzde işçiye değil, bulabilirseniz ustasına söyleyeceksiniz; ustası işçiye gitmek yerine müdürüne danışmaya gidecek; sonra değerlendirme yapılacak, nihayet karar verip işçiye gittiğinizde iş çoktan bitmiş olacak…

Kendi gözlemime göre işçide bir sorun yok, çoğunu Türkiye’dekilerden hızlı buluyorum ama usta ve müdürlerde “değişime direnç” özelinde büyük sıkıntı var. Uygun bir sistem kararlılıkla uygulanırsa başarılı olunacağını düşünüyorum. Uygun ve kararlılıkla dediğinizde Türk yönetici (bant ustası seviyesine kadar) ihtiyacı ortaya çıkıyor. Burada dört tip Türk profili ayırt edebildim. Birincisi satın almaya gelenler, ikincisi satmaya gelenler, üçüncüsü üretime gelenler, dördüncüsü çalışmaya gelenler. Çalışmaya gelenleri kendi içinde ikiye ayırıyorum: birincisi araziye uyanlar (zaman dolduralım, ne kadar uzun sürse kardır) ve ikincisi başarmaya gelenler…

Ülke açısından...

Küresel anlamda hazır giyim siparişleri Mısır’a akıyor. Mısır’da örme ve denim çok yaygın, kumaş fabrikaları açılmaya başlamış. Trikoyu çok duymuyorum, fırsat olabilir. Mısır’a gelen siparişler büyük ölçekli olduğu için kapasite önem kazanıyor. Dolayısıyla yüksek kapasiteli şirketler neredeyse pazarlama yapmadan ve hatta gelen müşterileri/siparişleri seçerek çalışabiliyorlar. Kurumsal kimlik, müşteriye sunum hatta fabrikaları gezdirme tarzına varıncaya kadar Türkiye’dekine çok daha amatör bir yapı var.

Ülkeye yabancı yatırımcı akını var. Çinliler, Bengaller, Sri Lankalılar ve tabii ki Türkler geliyor. Türk yatırımcı sayısının 1700 olduğu konuşuluyor. Yabancı yatırımcılar, kendi ülkelerindeki fabrikalarını söküp buraya taşıyor veya tamamen yeni ve sürdürülebilir temalı yatırım yapıyorlar, beraberinde disiplin ve eğitim sağlıyorlar. Birkaç sene içinde Mısır’da kapasite paylaşım yapısı önemli ölçüde değişeceğe benziyor. Dolayısıyla Mısır’daki mevcut şirketlerin modernizasyon-sistem-yeni yatırım yapmaları kaçınılmaz görünüyor.

Son artışla birlikte asgari ücret 6000 EGP (130USD), mühendis maaşları 7000 EGP ve Türkçe tercüman maaşları 15000 EGP seviyelerinde. Türk yatırımcılarla birlikte Türkçe tercümanlar, İngilizce bilen inspektörler kıymete bindi, iş değiştirmeler ve tarife artışları yaşanıyor. Aynı zamanda burada çalışan Türk yöneticiler için de iş değiştirme alternatifleri çoğalıyor. Diğer yandan senelerce İngilizce bilen Tekstil Mühendisi kariyeri artık Arapça bilen Endüstri Mühendisine doğru evriliyor, Gaziantep-Şanlıurfa-Mardin yörelerinden Arapça bilen ustalara ve hatta konfeksiyon görgüsü olan Suriyelilere olan ilgi artıyor.

Yıl sonunda Mısır hükümetinin ihracattaki vergi iadesini %10’dan %3’e düşürmesi sektörde önemli bir çalkalanmaya neden oldu. Bazı firmaların 2024 ikinci yarıya dair ödemelerin azalması nedeniyle batması gündeme geldi. Bu durumda bazı siparişlerin sürpriz şekilde ayakta kalan diğer firmalara devri söz konusu olabilir. Vadeli satışı yapılan yazılım-makine-ekipman gibi yatırım ürünlerinin tahsilatlarında gecikmeler veya aksamalar görülebilir.

Her şeye rağmen önemli ve heyecanlı bir deneyim olduğunu söylemeliyim. Asla kolay değil ama zoru başarmanın keyfi sahiden paha biçilmez.

Mısır’da hayat…

Daha önce tecrübelerimi bireysel, firma ve ülke ölçeğinde paylaşmıştım. Bu sefer hayatın olağan akışına dair yazmak istedim. Bunlar eleştiri değil, sadece farklılıkların belirtilmesidir.

İnsanlar...

Yoksulluk hissedilir boyutta ancak hayata küskün değiller. Çok sevindiklerinde veya kızdıklarında yüksek sesle reaksiyon veriyorlar. Kadınlar için tek korunma/savunma aracı avazı çıktığı kadar bağırmak… Yeni mağaza açılışlarında veya apartmandan biri evleniyorken civarı ışıklarla süslüyorlar. Yol kenarlarına kalp şeklinde ışıklı panolar yerleştirip isimlerini yazdırıyorlar. Her şeyin cayırtılısı daha makbul.

Bir trafik kazasından sonra bacağından operasyon geçiren beyaz tenli, mavi gözlü, Arapça-İngilizce-Almanca konuşan modern bir arkadaşım var. Taburcu olurken bir ayağının dışa baktığını fark ediyor, doktoru bunu “olağan” karşılayınca 8 ayrı doktora görünüyor ve her biri başka bir şey diyerek tekrar ameliyat önerince soluğu Almanya’da alıyor. Almanya’da 4 ayrı doktora görünüyor ve dördü de aynı gerekçeyle “ameliyat gerekmez, bununla yaşamaya alışmalısın” diyor. Kimi zaman coğrafya gerçekten kaderimiz oluyor.

Sinemanın fuayesi, salonu, ses-görüntü sistemleri son derece düzgün ama tuhaf şekilde salona tek başınıza giremiyorsunuz, bir teşrifatçı size yerinizi gösterinceye kadar girişte bekliyorsunuz, bahşiş gerekmiyor. Fast Food tarzı lokantalarda elle yemek yerken eliniz kirlenmesin diye poşet eldiven veriyorlar, bir sıra numarası alıp masanıza gidiyorsunuz, sipariş hazır olunca biri getiriyor. Nargile salonları çok popüler, önce dev ekranda canlı Kâbe seyrediliyor, bir zaman sonra futbol maçına değişiyor. Nargileyle birlikte servis edilenler çeşitli sertlikte tütün hatta daha ağır otlar olabiliyor.

Başı açık olanlar var, bizdeki gibi kapalı olanlar var, çarşaflı olanlar hatta peçe takanlar, eldiven kullananlar dahi var. Kadın bant ustaları, departman amirleri, beyaz yakalı yöneticiler var. Kahire havaalanında İstanbul uçuşu için sıradayken gelen görevli sırayı kadın-erkek olarak ikiye ayırdı ve kadınların tamamı girene kadar erkekleri bekletti. Ülkedeki Hıristiyan nüfusun kiliseleri güzel ve bakımlı. Kilise ve camilerin taş işçiliği güzel.

Biz, takvayı kul ile Allah arasında biliriz ama burada bunun bile gösterişi var. Seccadeye taş koyarak alnında yara izi yapan ve bu izle gurur duyanlar var. Umreye giderken Kahire Havaalanının tuvaletinde soyunarak ihrama girmeye çalışanlar var. Cuma namaz saatinde kalabalık cemaat olması güzel ancak anlayamadığım bir sebeple çok bağırtı var. İşyerindeki masalarda, arabalarda her yerde Kur’an var, sürekli Kur’an okunuyor ancak sıradan insanların günlük Arapça seviyesinin Kur’an’ı anlamaya yetmediği söyleniyor.

Trafik...

Afrika’dan Asya kıtasına feribotla geçiş ücretsiz. İstanbul Boğazına göre daha kısa bir mesafe. Etrafta en çok Çin, Kore, Japon arabası görüyorum. Arabaların, özellikle taksilerin çok büyük kısmı Hyundai ve olağanüstü eski, bakımsız halde. Taksimetre uygulaması yok. Kabaca şehrin tamamında tek bir indi-bindi parası var, bize göre fiyat uygun. Avrupa’dan gelen ikinci el arabalar burada satılıyor, Alman plakalarının üzerine Mısır plakası çakılıyor. Ancak lüks Avrupa arabaları da oldukça çok. Servis ve yedek parça kolaylığı nedeniyle uzak doğu arabaları hala daha mantıklı görünüyor.

Trafiğin anlaşılır bir akışı yok. Sinyal neredeyse kullanılmıyor. Ters yönden gelene rastlanılıyor, yolun sol şeridinden birdenbire duran araçlar var. Genel olarak “aman ha” tarzında korna çalıyorlar, öyle öfkeyle kornaya basana rastlamadım. Çoğu zaman kornaya basılmazsa arabanın veya motorun hareket edemediğini düşünüyorum.

Motora binenlerin, polisler de dahil, hiçbirinde kask göremedim. Hiçbir koruyucu ekipman kullanılmıyor. Motor kullanırken sürekli telefonla konuşan, kahve içen, sigara içen, arkasındaki iki artçıya bakarak sohbet eden sürücüler var. Motorlar eskimesin diye her yerini naylonla sarıp sarmalıyorlar. Bazı motorlarda plaka yok, kaçak girdiği söyleniyor ama motora hırsız alarmı takılmış! Bu arada alenen yaşlı diyeceğim insanları bisiklete binerken görmek keyif verici.

Geceleri far açmayan çok sayıda sürücü var. Otoyolda HGS tarzı bir sistem yok, Kahire’den Port Said’e giderken defalarca gişeye girip nakit para ödüyorsunuz, bozuk para bekliyorsunuz. Kamyonlar için bariyerle en sağda iki şerit ayrılmış. Kamyonlar da geceleri uzay gemisi gibi rengarenk ışıklanıyor.

Devlet bir gece ansızın engelli plakalarla ilgili teşvik düzenlemesini değiştiriyor. Serbest bölgede bekleyen yüzlerce araç ortaya çıkıyor, araçların değeri yarıya düşünce devletin bunları satın aldığı ve tam fiyatla millileştireceği iddia ediliyor. Sahil boyunca kupon arsa ve binaların ordu eliyle düzenlendiği söyleniyor. Bütün bunlar şehir efsanesi tadında konuşuluyor, bu tarz dedikodu çok yaygın…

Çalışanlar...

Bizdeki gibi aynı anda üç iş yapayım, telefona da bakayım, eposta da takip edeyim gibi bir telaş yok, her seferinde sadece tek bir iş yapılıyor, konuşurken mutlak göz teması var, yan tarafta dünya yıkılsa dönüp bakmıyorlar. 15:30 da gün bitiyor, Cuma günü telefonlar bile neredeyse kapalı oluyor.

İş kanununu henüz İngilizce olarak bulamadım. İşten çıkarmanın zor veya pahalı olduğunu anlıyorum. Belki de serbest bölgedeki teşvik mevzuatı nedeniyle belirli bir sayının altına düşmek istemiyorlar. Sonuçta memnun olmadığınız bir çalışan için genellikle sineye çekmeniz gerekiyor, şanslıysanız başka bir işletmeye devrini sağlayabiliyorsunuz. İstifa edip gitmek mümkün değil, mutlaka eski işvereninizden bonservis almanız isteniyor. Patronun kendine biçtiği rol “ailenin babası” şeklinde, kendini onların babası olarak görüyor, Türkiye’de görmediğim ölçüde vicdanlı bir davranış kalıbı var.

Çalışanlar için bizdeki gibi servis ve ücretsiz yemek uygulaması yok. 30 dakika ara dinlenme içinde sokaklara doluşan seyyar satıcılarından sağlıksız atıştırmalık alıyor veya evden getirdiği bir lokmayı yiyorlar. Bunun için de belirli bir yer çoğu fabrikada yok, sokaklarda yere oturup, arabaların üzerini masa gibi kullanıp yaşamaya çalışıyorlar, çok üzücü.

Bu noktada Avrupa-ABD markalarının sürdürülebilirlik masallarının gerçek yüzünü görüyorum, hiç kimsenin bu ihtiyaç sahibi insanları umursadığı yok! Bengal işçiler var, bir yerlerde yurtta kaldıkları söyleniyor, yabancı markaların bunu görmezden geliyor!

Çalışanların para kazanabilmesi (ve elbette daha fazla üretim) için düzenli fazla mesai yapılıyor, kadınlar 19:00 erkekler 23:00 paydos ediyor. Fazla mesai saatlerinde neredeyse hiç amir yok, bana kalırsa makul bir çalışma da yok ama mesai yapılmadığı takdirde erkeklerin başka bir firmada ikinci vardiyada çalışmaya başladıkları söyleniyor. Başka bir ifadeyle çalışanınızı kaybetmemek için yorgunluktan bayılana kadar çalıştırmanız gerekiyor! Büyük markalar ellerini taşın altına koyup “asgari DEĞİL, yaşanabilir ücret” için öncülük etmeliler.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da dar bir iş tanımı vererek her türlü ilave iş için “bahşiş = bonus” adı altında keyfi ödeme yapmakmış. Böylece ahlak çöküyor ve müdürlerin eline bakan, sadık fanatikleri oluyor, çete gibi hareket etmeye meyilli oluyorlar.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da yapamayacağını bilsen dahi verilen ilave sorumlulukları kabul etmekmiş. Bir zaman sonra yapamadığınız belli oluyor ve ilave sorumluluğu sizden geri alıyorlar fakat sorumlulukla birlikte gelen ilave ödeme sizde kalıyor. Şimdi daha az çalışacak, daha az dertlenecek ve eskisi kadar çok para alacaksınız!

Burada neredeyse herkes müdür, genel müdür… Biri kendini tanıtırken falanca firmanın leke temizlik odalarının genel müdürü diyebiliyor, çoğu zaman “senin bir adın yok mu?” demek zorunda kalıyorum. Bana da sürekli “senin görevin ne? Sen kimsin?” soruları geliyor, “ben hiç kimseyim, sadece Utkan” cevabını yetersiz buluyorlar. Bunun birilerine daha yüksek ücret verebilmek için kullanılan bir yöntem olduğunu öğrendim.

Bir diğer yöntem de patrona söylemeden, gizlice, bir iki arkadaşın bir araya gelerek serbest bölge içinde bir yerde küçük bir dikim, yıkama, ütü-paket açmasıymış.

Devletin artan liman yatırımları ithalat – ihracatı kolaylaştırmış. Yine de mevzuat yükü nedeniyle parası ödenmiş bir konteyner dolusu makinayı bir aydır İstanbul’dan hareket ettiremedik.

Küresel dünyada Trump’ın Meksika’dan ithalata 25 puan ek vergi koyması Türkiye’de hiçbir anlam taşımıyorken, Mısır’da ilave kapasite için yarışma başlıyor.

Her gün yeni bir macera…

18 Temmuz 2024 Perşembe

Hazır Giyimde Sürdürülebilir Dönüşüm Araştırması-2019 / Temmuz 2024 / Satınalma Dergisi sayı 139

Görselleri içeren yazıya bakabilirsiniz.

2019 tarihli Earth Logic Fashion Action Research Plan araştırmasını özetlemeye gayret edeceğim.

Planın başlangıç noktası çok net: Sanayi, iş, ekonomik büyümenin yerine gezegenin ve üzerindeki canlıların sağlık-bekasını korumayı öncelemek!

Bunun için yeni kavrayış ve pratiklerin geliştirilmesi, gereken bilgi ve eylemin belirlenmesi gerekiyor. Böylece Einstein’in ifade ettiği gibi “problemleri oluşturan düşünce düzeyini (paradigmayı)” geride bırakarak çözümlere ulaşacağımız paradigmaya geçilmek isteniyor.

Değerlendirme çerçevesinde 8 değere yer veriliyor:

·  Çok merkezlilik (multiple centers): Tek kaynak/otorite yerine çoğulculuktur. İnsan dışındaki canlılar, doğa, paydaşlar, Batı kültürünün dışındaki kültürler, finans, teknoloji gibi geniş bir yelpazededir.

· Bağımlılık (interdependency): İnsan (homo sapiens) dünyadaki türlerden biridir. Doğadaki türler birbirlerine rağmen değil, birlikte yaşarlar. Çoğulcu bakış açısı bir noktada bir zamanda yapılanların sonuçlarını başka bir noktada başka bir zamanda görebileceğimizi hatırlatır.

·   Öğrenme çeşitliliği (diverse ways of learning): Çoğulcu ve etkileşimli/bağımlı kaynaklar çeşitliliği getirir ve bu da ortamdaki değişimlere dirençli (resilient) olmayı sağlar.

·   Birlikte yaratma (co-creation): İşbirliği, dinleme, diyalog ve bağlantılarla çoğulcu-etkileşimli-çeşitlik içeren yapılarda imeceyle birlikte yaratma mümkün hale gelir.

·  Katılımcı araştırma (action research): Artık önce araştırıp, inceleyip, tartışıp ve daha sonra eyleme geçecek kadar çok zamanımız kalmadı. Araştıralım ama gecikmeden harekete geçelim ve gerektikçe eylemlerimizi “düzeltelim” bakış açısı öneriliyor.

·   Gerçekleştirilebilir vizyon (grounded imagination): Fantezi, spekülasyon veya ideal şartlara özenmek değildir. Dünyayı tüketilebilir bir kaynak olarak değil, birlikte yaşanacak zemin olarak görmeyi gerektirir. Böyle bir vizyonu gerçekleştirecek yönlendirmedir.

·  Dünyaya ilgi göstermek (care of world): Hazır giyim / moda endüstrisi dünyanın kaynaklarını kullanır, kirletir, insanları çalıştırır ve etkiler. Dolayısıyla bu endüstriyi dünyadan ayrık değerlendiremeyiz.

·   Kendimize ilgi göstermek (care of self): Değişim masum değildir, herkesi eşit etkilemeyebilir. Dolayısıyla kaybetme riski ve buna bağlı endişelerin giderilmesi gerekir. Kişisel direncimiz (resilience) motivasyonumuzu belirleyecektir.

Bu zorlu yolculuğun bazı yansımaları olacaktır. Bunlar da 8 başlıkta toplanıyor:

·        Gerçeğe ulaşana kadar araştırmaya devam et: Bildiğimiz kadarıyla başlayacağız, yeni detaylar ortaya çıktığında açık fikirli olacak ve gereken değişikliği yaparak azimle devam edeceğiz.

·        Büyük resmi görmeye gayret et: Tek başımıza her şeyi bilemeyiz, tüm sorunları çözemeyiz. Problemin doğru tanımı yapabilmek, çözüm yaklaşımını belirlemek ve olası sonuçları doğru anlayabilmek için paydaşlarla birlikte hareket edeceğiz.

·        Mükemmel olmak gerekmez: Zamanımız kalmadı, harekete geçmek için “yeterince iyi olmak” yeterlidir, mükemmele ulaşmak için oyalanmayacağız.

·    Adım adım ilerlemek yetmez: Büyük resim çoğulcu-etkileşimlidir, bütüncül bakışa ihtiyacımız vardır, paralele aktiviteler mümkündür, birbirimizden etkileniyoruz ve dolayısıyla gerektiğinde eylemlerimizi düzelteceğiz.

·   Kahramanlara değil, uyumlu ekiplere ihtiyacımız var: Büyük resme uygun ve birlikte çalışabilen uyumlu takım oyuncuları olacağız.

·    Standart çözümler yetmez: Sorunlar ve olası çözümler ait oldukları bağlama göre anlam kazanıyor. Dolayısıyla işe yarayan bir çözüm, başka bir yer / zaman / bağlamda aynı sonucu vermeyebilir. Tecrübelerimizden öğreneceğiz ama kendi ortamımıza göre yorumlayacağız.

·   Bilgi anonimdir: Tek kaynaktan veya tek bir yöntemle dayatılan bilgiyi değil, çoğul/etkileşimli büyük resimde birlikte üretilen ve paylaşılan bilgiyi dikkate alacağız.

·    Akademik olmamız gerekmez: Zamanımız kalmadı, hemen eyleme geçmeliyiz. Dolayısıyla sahadaki karar vericilerin kolayca anlayabileceği, aksiyon alabilecekleri, çekinmeden geri bildirim verebilecekleri sade bir dili tercih edeceğiz.

BÜTÜNCÜL ifadesi; çoğulcu, birlikte yaratım yapan, farklı yerleri ve farklı zamanları içeren, çeşitli disiplinlerin birbirleriyle etkileşimli olduğu, aktörlerin birbirlerinden öğrenerek ve çevrelerinde olanlara uyumlu tepki verdikleri, ekonomik-çevre-sosyal gibi boyutları birlikte değerlendiren yapı nedeniyle tercih ediliyor.

Plan 6 görünümde açıklanıyor.

·        Daha az (Less): İrileşmeden büyüyün- (grow out of growth)

·        Yerel (Local): Ölçeklendirin, konumlandırın – (scaling, re-centring)

·        Çoğul (Plural): Yeni moda merkezleri oluşturun (new centres for fashion)

·        Öğrenim (Learning): Yeni bakış açısını içselleştirin – (new knowledge, skills, mindsets for fashion)

·        İfade (Language): Amaca uygun iletişim sağlayın – (new communication for fashion)

·        Yönetişim (Governance): Değer zincirini yeniden düzenleyin – (new ways of organizing fashion)

Aşağıdaki tabloda görünümlerin özü, etkileştiği disiplinler örnek araştırma önerileri ve bütünün içindeki yeri kısaca not edilmiştir.

Görünüm

Öz

Disiplinler

Araştırma Önerileri

Bütündeki Yeri

Daha az

Ekonomik büyüme kaynak sarfını artırır

Ekonomi, politika, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, eğitim, tasarım

Daha azıyla yaşanabilir mi?

Azaltmak nasıl teşvik edilir?

Paydaşlar bunun için ne yapabilir?

Ölçek küçüldüğünde kaynak tüketimi azalacaktır.

Yerel

Ekonomik ve politik dengesizlikleri azaltır

Ekonomi, sosyal pratikler, toplumsal katılım, eğitim, tasarım

Yerelde hayat nasıldır?

Yerelleşme nasıl hızlanır?

Paydaşlar ne yapabilir?

İletişim nasıl olmalıdır?

Küresel markaları dışlar, huzur ve barışı destekler, gelir ve politik adaletsizlikleri azaltır.

Çoğul

İnsan, doğadaki türlerden biridir, türlerin efendisi değildir.

Kültürel çalışmalar, toplumsal katılım, insan coğrafyası, yönetişim, STK, tasarım

Çoğulcu hayat nasıldır?

Çoğulculuk nasıl özendirilir?

İletişimi nasıl olmalıdır?

Tüm sistemi bir arada tutar, karşılıklı etkileşimi güçlendirir

Öğrenim

Öğrenebilmek kadar unutabilmek de önemlidir

Eğitim (okul, üniversite, hayat boyu), moda pratiği, toplumsal katılım, bilgi teknolojisi

Öğrenme nerelerde olur?

Gereken müfredat nedir?

Öğrenme nasıl özendirilir?

Paradigmamızı değiştirebilmeliyiz. Eskiyi unuturken yerine yenisini koyabilmeliyiz.

İfade

Düşünmekle, yapabilmeyi birleştiren köprüdür

Sanat, infografik, basın-yayın, doğal ve sosyal bilimler, psikoloji, eğitim

Yeni meslekler/kabiliyetler?

Kullanım alanı nedir?

İfade nasıl olmalıdır?

Paradigma ve bakış açısını bağlar, aksiyonları şekillendirir

Yönetişim

Dağıtık, değer veren, katılımcı, uyumlu

Organizasyon, yönetim, direnç, sistem düşüncesi, sendika, STK

Örnek vakalar?

İletişimi nasıl olmalıdır?

Otorite nasıl dağıtık yapılır?

Hangi araçlar kullanılır?

Tüm resmi birbirine bağlar, işi değil dünyayı önceler, iş yapma biçimini belirler

Kaynak: Fletcher, K. and Tham, M. (2019). Earth Logic Fashion Action Research Plan. London: The JJ Charitable Trust  

Döngüsellik Durum Raporu-2024 / Haziran 2024 / Satınalma Dergisi sayı 138

Görselleri içeren yazıya bakabilirsiniz.

The Circle Economy Foundation ve Deloitte ortak çalışması olan The Circularity Gap 2024 raporunu özetlemeye gayret edeceğim.

Döngüsellik hakkında konuşulmaya devam ediliyor ancak ilerleme çok zayıf. 2019 dan bugüne veri toplanıyor, derleniyor, raporlanıyor ancak kamu-özel birlikte hareket edilmesine ihtiyaç var. Bu konuda her ülkenin şartları aynı değil ve bu nedenle 3 ana gruba bölünerek değerlendirilmiş:

·     SHIFT: Yüksek gelirli ülkelerde refahtan vazgeçmeden hammadde kullanımı ciddi şekilde düşürülmelidir.

·     GROW: Orta gelirli ülkelerde hammadde kullanımı yüksek gelirli ülkelerin taleplerini karşılamaya dönüktür, stabilize edilmelidir.

·  BUILD: Düşük gelirli ülkelerde nüfusun temel ihtiyaçları karşılanıncaya kadar hammadde tüketiminin artması beklenmelidir.

Dünyanın kaynakları sürekli büyümeye desteklemek için yeterli değildir. Kaynakların kullanımı ve olumsuz sonuçların yayılımı tamamen adaletsizdir. Bu adaletsizlik refah/gelir adaletsizliğine ve siyasal/toplumsal huzursuzluklara yol açmaktadır. Kaynakların artan kullanımı yan etkileri nedeniyle artık beklenen faydayı sağlayamayacaktır.

Ekolojik tükenmişliğe en çok etki eden üç sistem arasında Gıda – İnşaat – Üretim sayılıyor. Gıdada öncelikler düşük çevresel etkili sağlıklı ürünler, rejeneratif tarım, yerel-organik-mevsimlik ürün tercihi, kaçınılabilir gıda israfının önlenmesidir. İnşaatta öncelikler mevcut alt-üst yapının tadilatla kullanıma devam edilmesi, malzemelerin tekrar kullanımı, enerji etkinliğinin yükseltilmesi, döngüsel malzeme-yaklaşımların uygulanmasıdır. Üretimde öncelikler kümelenme-simbiyoz ve etkinliğin artırılması, ürün ve araçların ekonomik ömrünün uzatılması, sadece gereken kadarının tüketilmesi, hızlı modadan kaçınılmasıdır.

Bu çerçevede üç grup ülke için grup profili ve öneriler sıralanıyor:

·     SHIFT: Yüksek gelirli kuzey yarıküre ülkeleridir (Global North), dünya nüfusunun %25’ini ve hammadde tüketiminin %34’ünü temsil etmektedirler. Tüketimlerini kısmaları, üretim araçları ve ürünlerin daha dayanıklı olmalarını sağlayarak ekonomik ömürlerini uzatmaları, mevcut olanları kullanmaları, döngüsele öncelik vermeleri önerilmektedir.

o   Doğru yaklaşımları ödüllendiren politik – finansal yaklaşımlar

o   Nüfusa değişen ihtiyaca uygun nitelikleri kazandıracak eğitim programları·         

·      GROW: Orta gelirli Güneydoğu Asya, Latin Amerika, Kuzey Afrika ülkeleridir, dünya nüfusunun %37’sini hammadde tüketiminin %55’ini temsil etmektedirler. Rejeneratif tarım ve mevsimine uygun-yerel-organik ürün seçimi, dayanıklı üretim araçları ve ürünler, endüstriyel simbiyoz – etkinlik artışı önerilmektedir.

o   Gıda israfını önleyen, doğru yaklaşımı ödüllendiren mevzuat – finansal yaklaşımlar

o   Rejenaratif – organik tarıma uygun çiftçi destekleri

o   Teknoloji – mevzuat – finansal düzenlemelerle döngüsel ekonomiye geçiş kolaylığı

o Hayat boyu öğrenmeyi sağlayan – değişen şartlara göre yeni nitelikleri kazandıran eğitim programları

·      BUILD: Düşük gelirli güney yarıküre (Global South) ülkeleridir, dünya nüfusunun %50’sini ve hammadde tüketiminin %13’ünü temsil etmektedirler. Rejenaratif tarım, sağlıklı gıda ürünleri tüketimi, atıkların geri kazanımı, döngüsel yaklaşımlar önerilmektedir.

o   İklim risklerini önlemeye destek olan teşvikler

o   Doğru yaklaşımları ödüllendiren yasal – finansal düzenlemeler

o   Tarımda KOBİ ölçeğinde destek

o   Rejenaratif tarım için inovasyona erişim kolaylığı

o   Her yaş ve kesimde nitelik artırıcı eğitim programları

o   Döngüsel ekonomiye geçişte teknoloji – mevzuat – finansal kolaylıklar

Kaynak: Fraser, M.; Conde, A. (2024). The Circularity Gap Report. Circle Economy Foundation & Deloitte. www.circularity-gap.world