7. DOĞRUSAL DÜNYANIN ARAÇLARI
Tahmin Sistemleri
Daha iyi tahmin olsa daha
başarılı olurdum dediğiniz hiç mi olmadı? 1950 li yıllara dayanır. Özü, eski
veriyi kullanarak buna uygun yeni veriyi oluşturmaktır. O yıllarda mümkündü,
günler, aylar birbirine benziyordu, değişkenlik yoktu. Tahmin o zamanın
teknolojisine (MRP) entegreydi.
Tahminler özünde hatalıdır, uzun
vadede hata daha da büyür. Benzer şekilde tahmindeki detay seviyesi arttıkça
hata payı da artar. Geçmişte ani dalgalanmalar sıksa hata payı yine artar.
Tahmin bir aralık olmalıyken, hepimiz tek bir değer olarak algılıyoruz. Tahmin
şart mıdır?
“Tahmin olmadan, hele de bir
yıllık tahmin olmadan önümüzü göremeyiz”. En çok bunu duyuyorsunuz, değil mi?
İstanbul’dan Adana’ya arabayla
gideceğinizi düşünün. Yolun tamamını önceden görme şansınız yok, tahmin
döneminizin çok ötesinde. Ama yine de yola çıkıyoruz ve genel kanının aksine
tahmin olmadığı halde Adana’ ya ulaşabiliyoruz.
Gece araba sürenler bilecektir,
gördüğünüz veya tahmin edebildiğiniz dönem kısa farınızın gösterdiği kadardır.
Arada bir uzun fara geçeriz, genel eğilimlerin veya planlı mağaza açılışıları,
promosyonlar gibi aktivitelerin etkilerini görmemize yarar. Ancak her halikârda
tahmin döneminin çok daha ötesine güvenle seyahat edebilmek mümkündür.
Gerektikçe hızınızı veya yönünüzü ayarlarsanız, hepsi bu..
Tahminler geçmiş veriye dayalı
yapılır. Bunu dikiz aynasına bakarak araba sürmek gibi düşünün. Yapılabilir mi?
Belirli şartlarda evet! Örneğin Konya ovasında, açık havada, gündüz vakti,
dümdüz ve duble bir yolda, çok seyrek trafikte ve düşük hızda yapılabilir.
Viraj gelse bile yeterince yavaş olduğunuz için aynadan fark edersiniz, yol
yeterince geniştir, yoldan çıkmadan düzeltebilirsiniz. Bu Cumhuriyetin ilk yıllarına
yakın bir dönemin ekonomik ortamıdır. Az sayıda üretici, neredeyse monopol,
gümrük korumalı, yokluk nedeniyle üretimden daha fazla talep, yüksek enflasyon,
sıfıra yakın değişkenlik. Yeni üretici girişi, yeni model girişi, değişen
müşteri beklentileri, değişen üretim ve yönetim teknikleri,... hiç biri yok.
Sadece yarın değil, gelecek ay ve hatta gelecek sene bile aynı... Tahminler
gerçeğe yakındır, herkes memnundur, ticari yazılımlara da uygundur, fevkalade!
Şimdi Toros dağlarına doğru
yaklaştığınızı düşünün. Hava puslandı, arada yağış var, çamur nedeniyle yol
kayganlaştı, görüş mesafesi düştü. Yolda keskin virajlar var, rampalar
nedeniyle zaman zaman dikiz aynanız gökyüzüne veya yola bakıyor, yani görüş
tamamen kayboluyor. Üstelik trafik de artmış, kamyonlar var, yol artık duble
değil. Vadiler, yamaçlar derken olası kazanın yaratacağı hasar ciddi boyutta.
Hâlâ dikiz aynasına yani tahmine göre sürmeyi göze alabilir misiniz? İşte bu da
bugünün ekonomik şartlarıdır. Değişkenlik diz boyudur, tedarikçilere
güvenilemez, müşteriler fikir değiştirir, makineler arıza yapar, işçilere eğitim
gerekir, hastalanırlar, devamsızlık yaparlar, işten ayrılırlar, kalite
sorunları çıkar, rakipler gelir,... Sürekli düzeltme yapmak gerekir. Tahmin
işinizi görebilir mi?
1960 lı yıllardan 2010 lu yıllara gelirken neler olduğunu kısaca
tekrar edelim:
- Tedarik zinciri sahiden düz bir zincirdi, giderek ağ formuna evriliyor,
- Ürün hayat döngüsü aylarla ifade edilir hale geldi,
- Müşterinin beklemeye razı olduğu süre günler mertebesine kısaldı,
- Ürünler karmaşıklaşıyor, kişiselleşşiyor, opsiyonlar çoğalıyor, çeşitlilik artıyor,
- Hammaddelerde deniz aşırı ticaret nedeniyle uzun akış süreleri görülüyor,
- Satış tahminleri tüm uğraşılara rağmen hâlâ isabetsiz,
- Stok düşürme baskısı her zamankinden daha fazla,
- Artık internet çağındayız, haberimiz oluyor, fark ediyoruz, fark ediliyoruz, saklanmak mümkün değil...
Tahmin işinizi görebilir mi ?
Optimizasyon
1950 li yılların şartlarında
geliştirilen bir tekniktir. Özellikle II. Dünya Savaşında yaygın kullanıldı.
Ancak değişkenlik karşısında çok kırılgandır. Başlangıç şartları değiştiğinde
çözüm büyük oranda etkilenir (Kelebek etkisi). Modelin çalışabilmesi için çok
sayıda varsayım ve parametre girişi gerekir, hazırlaması yorucudur, uzun sürer,
yazılım almak şarttır. Geliştirildiği dönemdeki diğer uygulamalar (CPM, MRP,..)
gibi deterministiktir. Uygulaması için uzmanlık gerekir, sıradan kullanıcı
çözümü genellikle anlayamaz, yorumlayamaz.
Vazgeçme sanatıdır. Bir fırsattan
diğeri lehine nasıl fedakârlık edeceğinizi bilimsel olarak gösterir. “Out of
box” tabir edilen sıradışı düşünme pratiklerinden uzaktır. Örneğin uzun yolda
hızlı sürmeyi sevdiğinizi düşünün. Ancak yol için yakıt bütçenizin sınırlı
olduğunu hatırlayalım. Ne yaparsınız? İyi yetiştirilmiş bir mühendis olarak yol
şartlarını düşünürsünüz. Rampalarda sabırlı olmayı, yokuş aşağı veya
düzlüklerde keyif için hızlanmayı hatta hız sabitleyici ile keyfinizi tutarlı
olarak sınırlamayı da düşünürsünüz. Böylece hız keyfiyle yakıt ekonomisini
dengelemeye, optimize etmeye çalışırsınız. Başka türlü olabilir miydi ? Örneğin
arabanızı 1,4 motor yerine 1,6 motor olarak büyüttüğünüzü hayal edin. Artık hem
hızın keyfi hem de yakıt ekonomisi ulaşılabilir oldu. Ama bu güzel sonuç
optimizasyonla elde edilemedi... Hani bizim için en iyisini optimizasyon
veriyordu?
Uluslararası bir uçuş için
havaalanına gideceksiniz. Üç ayrı navigasyon yazılımıyla yol durumunu kontrol
ettiniz, iki ayrı yazılımdan trafik ve hava durumuna baktınız. Zamanında
havaalanında olmak için 45 dakika kala yola çıksanız yeter görünüyor. Gerçekten
son dakikayı bekleyecek misiniz? Optimizasyon bunu gerektirir, peki kaçırma
riskini göze alacak mısınız? Yine de “bir saat önce çıkayım, tedbirli olsun”
demeyecek misiniz?
Peter Senge, Beşinci Disiplin
kitabında bilmenin değil, öğrenmenin değerinden söz eder. Optimizasyon bilir,
öğrenmez.. Bildikleriyle hesap yapar, ahkâm keser. Değişen şartları ona
yeterince hızlı geri beslemediğiniz için hep siz hatalısınızdır. Çok yoğun veri
ihtiyacı vardır, yeterince hızlı ve doğru veri bulamadıysanız zavallı optimizasyonun
ne günahı var? Parasını siz verdiniz, siz ondan daha çok çalışıyorsunuz.
Arabanızı yıkatmaya götürdüğünüzü hayal edin. Parayı verdikten sonra arabayı
siz yıkıyorsunuz, yıkamacı da arabayı değil, sizi fırçalıyor (!)
Malzeme İhtiyaç Planlaması, MRP, ERP
Tekrar Sipariş esaslı sistemlerde
min ve max seviyeler vardır. Stoklar min seviyeye düşünce max kadar sipariş
verilir. Stok sıfıra düşene kadar yeni
parti gelir ve max seviyeye yakın stok sağlanmış olur. Firmalar talepteki
dalgalanma veya tedarikçinin tutarsızlığı nedeniyle min seviyeyi artırmak
isterse beraberinde max seviye de artar, stoklar genel eğilim olarak artar.
Stoklara bağlanan para kredi kullanımını veya gerçekten alınması gereken
malzeme için bütçe yokluğunu beraberinde getirir. Bu kurallar müşteri servisini aksatır,
nakit akışını bozar.
MRP sistemleri genel olarak çok
kapsamlıdır, kurulumu çok emek ve zaman ister, pahalıdır. Yaşatmak için yoğun
veri girişi gerekir, endirek kadrolarda artışa yol açar, firma giderek sisteme
esir olur. MRP yazılımları sonsuz kapasite fikriyle çalışır ve kısıtı görmezden
gelirler. Oysa ki kapasitemiz sınırsız değildir. Ayrıca bu sistemlerde her
türlü veri statik ve kesindir, işlem süreleri veya temin süreleri sabittir, hiç
değişmez. Oysa ki devamsızlık, arıza,
kalite sorunu, tip değişimi, parti büyüklüğü vb gibi sebeplerle bu süreler
değişir. MRP itme tarzıdır, işletme önü – içi – sonu stoklarını artırır. MRP
ile gelen çizelgelere uymak zordur, öncelikler doğru tayin edilemez,
güncellenemez.
MRP 'Doğan görünümlü Şahin' midir? Gelişimine bakalım.
- 1900 lerde Taylor, Gilbreth, Gannt
- 1915 EOQ – Ekonomik Sipariş Miktarı
- 1920 Stok Yönetimi
- 1934 istatistiki stok kontrolu ve müşteri servisi
- 1945 Doğrusal Programlama, (Linear Programming, optimization)
- 1960 IBM etkisiyle yazılım ve donanımda sıçrama, hareketli ortalamayla tahminleme
- 1961 Ürün Ağacı (BOM)
- 1961 Orlicky’ nin ilk MPS (Master Production Schedule) ve MRP uygulaması
- 1962 simulasyon uygulaması
- 1965 MRP I – Malzeme İhtiyaç Planlaması (Material Requirements Planning)
- 1970 ilk ticari MRP yazılımları
- 1972 Kapalı Devre Malzeme İhtiyaç Planlaması (Closed Loop MRP)
- 1980 MRP II – Üretim Kaynak Planlaması (Manufacturing Resources Palnning)
- 1990 internet devrimi
- 1990 ERP – Kurumsal Kaynak Planlaması (Enterprise Resource Planning)
- 1996 APS – İleri Planlama ve Çizelgeleme Sistemi (Advanced Planning & Scheduling Systems)
1950 li yıllarda
geliştirildiğinde deterministik bir dünya vardı, talep arzdan fazlaydı,
değişkenlik yoktu, tekrarlı (recursive) üretim yaygındı. Teknoloji ilerledi,
piyasada belirsizlik arttı. Arabanız 1950 model olsa hâlâ biner miydiniz?
İşletmenizde proses süresinin uzadığı veya kısaldığı, kalite sorunu çıktığı,
arıza, devamsızlık, geciken malzeme girişi, ani talep artışı, fikir değiştiren
müşteri hiç mi olmaz? Her gün sisteme esir değil miyiz? Her yer stokla dolu
değil mi?
ERP sistemleri görünürlüğü
sağlar, veri entegrasyonu yapar,.. kulağa hoş gelir ancak bunlar şirketin
bilançosunu iyileştirmezler. Bunlar “Yazılım” jargonundandır, oysa “Yönetim”
jargonu farklıdır, maliyet, kâr, satış, stok konuşulur. MRP kullanımı malzeme
eksiklerini önleyebilir ancak sonunda aşırı stoklara ve uzun akış sürelerine
neden olacaktır. Bu sistemlerin çalışabilmesi için işletmenin tamamında yoğun
bir veri toplama ve giriş çalışması gerekir. Bu veriler hatalıysa çıkacak
sonuçlar da hatalı olacaktır ve bu her zaman işletmenin sorunudur, yazılımın
değil! ERP sağlayıcınızda sahadan gelen mühendis var mı? Çekinmeyin, sorun.
Kısıtlar Yönetimi, Yalın’dan
farklı olarak MRP den vazgeçmenizi istemez,
MRP yi firmanın amacına uyarlamaya çalışır.
Proje Yönetimi, CPM, PERT
CPM (Critical Path Method) -PERT (Project Evaluation & Review
Technique). 1950 li yılların teknolojisidir. Kardeşi MRP gibi deterministiktir,
sınırsız kapasiteye dayanır. O dönemin üretim kültürüne uygun olarak itme
(push) tabiatlıdır, erken başlangıç öngörür. Her aktiviteye verilen süre
belirlidir, kesindir. Sadece aktivitelerin proses önceliği dikkate alınır,
kaynak çakışmasına bakılmaz, dolayısıyla bütçesinde VE termininde VE orijinal
içeriğinde biten proje sayısı çok azdır. Başka seçenek var mıdır?
Genel kabul gören varsayımlara bakalım:
- Erken başlarsak erken biter sanılır, erken verilir ama ancak yumurta kapıya dayanınca, son anda gerçekten çalışılır (student syndrome).
- Her görevde emniyet payı vardır, kimse erken bitirdiğini ilan etmek istemez (Parkinson’s Law).
- Proje takibi görevlerin tamamlanma % ile yapılır. Ancak her görev aynı uzunlukta değildir, yanıltır. Ayrıca bitime daha ne kadar kaldığını da anlamak mümkün değildir.
- Görevler zamanında bitiyorsa, projenin de zamanında biteceği sanılır. Ancak eşzamanlama sorunları nedeniyle maalesef böyle olmaz.
- Bir kaynağın aynı anda bir kaç iş yapması (bad multitasking) esneklik olarak kabul edilir. Ancak bu davranış dikkati dağıtır, akış süresini uzatır, kaliteyi bozar, gecikmeler olur.
- Proje planında sadece kritik yola bakıldığında sınırsız kapasite ve çok işlevlilik kader olarak kabullenilir, gecikme neredeysa kaçınılmazdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder