Throughput Accounting / 1998 / Thomas Corbett ' ten özetleyerek ve küçük ilavelerle aktarıyorum.
Adam Smith paradigmayı “paylaşılan varsayımlar” olarak tanımlar, bir paradigmanın içindeyken diğerini gözünde canlandırmanın zor olduğuna işaret eder. Balık için su neyse, bizim için de paradigma odur. Hareketlerimizin sınırlarını ve sonuçlarını belirler. Herkes aynı suyun içindedir, sudan çıkarsak ölürüz, daha hızlı gitmek için daha çok çalışmalıyız, yem verenler bizi avlamaya çalışıyordur,...
Thomas Kuhn “paradigma değişimi bir devrimdir” derken bunun zorluğuna vurgu yapar. Kuhn’ a göre paradigmayı güç sahipleri değiştirmez, onlar mevcut paradigmadan nemalanmaktadırlar. Paradigmayı ancak “neyin yapılamayacağını henüz bilmeyen” iki profilin değiştirebileceğini söyler:
GENÇ – yeni mezun, paradigmadan haberdar ama henüz içselleştirmemiş biri, sürekli olarak hiç bir şeyi bilmediği söylenerek engellenecektir. Maalesef üniversitelerimizde tamamen eski paradigma öğretildiği için bu kaynağı daha başından kurutuyoruz.
YAŞLI – eski paradigmada tecrübeli ancak tamamen alan değiştirmiş (sağlıktan talaşlı imalata, akademiden özel sektöre gibi) biri, sürekli olarak bu sektörde işlerin öyle olmadığı, anlamadığı söylenerek eleştirilecektir.
Devrimcilerin kaybedecek bir şeyleri yoktur ancak eski paradigmadakilerin her şeyi düzenin devamına bağlıdır. Ne kadar uzun süre ve ne kadar yüksek rütbeyle eski paradigmada kaldıysanız o kadar sert direnç gösterirsiniz. Bir gün paradigma hükmünü tamamen kaybeder ve herkese, her şeye rağmen yine de değişir.
Değişim ne kadar iyiyse, oluştuğu şartları o kadar hızlı değiştirir ve kendi kendini geçersizleştirir (Maliyet Muhasebesi bir dönemin fenomeniydi, sanayi devrimini hızlandırdı, büyük firmaların oluşumuna zemin sağladı, ancak "dolaylı giderlerin eser miktardan yüklü miktara yükselişini görmezden gelince" geçersizleşti). “Geçmişte yapmıştık işe yaramıştı, yine yarayacak” zannıyla vakit kaybedilir, artık şartlar değişmiştir. Dolayısıyla geçerli tek strateji aslında “sürekli adaptasyondur”.
Taylor’ un bilimsel Yönetim hareketinin İlk Sanayi Devrimine yol açması gibi, Kısıtlar Teorisi de bir sonraki evrenin kapısını aralamıştır. Goldratt yaşlı, tamamen alan değiştirmiş (akademiden özel sektöre) ve çağdaşları tarafından çok eleştirilmiş haliyle tipik bir paradigma değiştiricisidir.
Henüz eski paradigmada olup hâlâ rekabetçi olabilen şirketlerin tek şansı rakiplerinin de hâlâ eski paradigmada olmasıdır!
Adam Smith paradigmayı “paylaşılan varsayımlar” olarak tanımlar, bir paradigmanın içindeyken diğerini gözünde canlandırmanın zor olduğuna işaret eder. Balık için su neyse, bizim için de paradigma odur. Hareketlerimizin sınırlarını ve sonuçlarını belirler. Herkes aynı suyun içindedir, sudan çıkarsak ölürüz, daha hızlı gitmek için daha çok çalışmalıyız, yem verenler bizi avlamaya çalışıyordur,...
Thomas Kuhn “paradigma değişimi bir devrimdir” derken bunun zorluğuna vurgu yapar. Kuhn’ a göre paradigmayı güç sahipleri değiştirmez, onlar mevcut paradigmadan nemalanmaktadırlar. Paradigmayı ancak “neyin yapılamayacağını henüz bilmeyen” iki profilin değiştirebileceğini söyler:
GENÇ – yeni mezun, paradigmadan haberdar ama henüz içselleştirmemiş biri, sürekli olarak hiç bir şeyi bilmediği söylenerek engellenecektir. Maalesef üniversitelerimizde tamamen eski paradigma öğretildiği için bu kaynağı daha başından kurutuyoruz.
YAŞLI – eski paradigmada tecrübeli ancak tamamen alan değiştirmiş (sağlıktan talaşlı imalata, akademiden özel sektöre gibi) biri, sürekli olarak bu sektörde işlerin öyle olmadığı, anlamadığı söylenerek eleştirilecektir.
Devrimcilerin kaybedecek bir şeyleri yoktur ancak eski paradigmadakilerin her şeyi düzenin devamına bağlıdır. Ne kadar uzun süre ve ne kadar yüksek rütbeyle eski paradigmada kaldıysanız o kadar sert direnç gösterirsiniz. Bir gün paradigma hükmünü tamamen kaybeder ve herkese, her şeye rağmen yine de değişir.
Değişim ne kadar iyiyse, oluştuğu şartları o kadar hızlı değiştirir ve kendi kendini geçersizleştirir (Maliyet Muhasebesi bir dönemin fenomeniydi, sanayi devrimini hızlandırdı, büyük firmaların oluşumuna zemin sağladı, ancak "dolaylı giderlerin eser miktardan yüklü miktara yükselişini görmezden gelince" geçersizleşti). “Geçmişte yapmıştık işe yaramıştı, yine yarayacak” zannıyla vakit kaybedilir, artık şartlar değişmiştir. Dolayısıyla geçerli tek strateji aslında “sürekli adaptasyondur”.
Taylor’ un bilimsel Yönetim hareketinin İlk Sanayi Devrimine yol açması gibi, Kısıtlar Teorisi de bir sonraki evrenin kapısını aralamıştır. Goldratt yaşlı, tamamen alan değiştirmiş (akademiden özel sektöre) ve çağdaşları tarafından çok eleştirilmiş haliyle tipik bir paradigma değiştiricisidir.
Henüz eski paradigmada olup hâlâ rekabetçi olabilen şirketlerin tek şansı rakiplerinin de hâlâ eski paradigmada olmasıdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder