1992 tarihli Daniel Quinn' in kitabında evrimden, yaratılışa; sürdürülebilirlikten paradigmaya uzanan bir yelpazede doğru bildiklerimiz sorgulanıyor. Kendi yorumlarımı italik dizdim.
Öncelikle bir "samimi dünyaya değiştirme arzusu" aranıyor. Öğretmenin milliyeti, dini, siyasi görüşü falan yok, hatta insan bile değil! İsmi özellikle İsmail seçilmiş; İbrahim Peygamber Allah uğruna kurban etmek istediği büyük oğluna İsmail adını verir. Orijinal dilinde (Ishmael) "Tanrı duydu" anlamındadır. Arap soyu İsmail'den, Yahudi soyu kardeşi İshak'tan gelir.
Bu kitaptaki temel kırılma anı MÖ 8000 yıllarında ortadoğuda (özünde Mezopotamyada) başlayan tarıma dayalı kültürel devrimdir. Tüm dinlerde Kudüsten Urfa (Göbeklitepe)' ya uzanan kutsal yollar bu devrimin yaşandığı coğrafyadadır. Kitapta söz edilen Bilgi Ağacı ve Hayat Ağacı figürleri Adem-Havva hikâyesine atıfta bulunur. Göbeklitepe' de uçsuz bucaksız ova üzerinde bir tümsek ve üzerinde tek bir ağaç var. Sebepsiz yere tümsek, koca bir alanda tek ağaç! Avcı-toplayıcı kavimlerin zamanı, en eski arkeoljik kalıntı denilen Stonehedge' ten çok daha uzun yıllar öncesine ait. Avı-toplayıcı kavimler yerleşik bir düzende yaşamıyorken, ilk binayı neden bir tapınak olarak yapmışlar? Koca ovada o koca taşları nereden bulup getirmişler? Acemice yontulan heykellerdeki figürler neden kıbleye dönük ve elleri göbekte birleşmiş namaz pozisyonunda gösterilmiş? Daha hiç bir bilinen peygamber yokken bunu nereden bilmişler? O ağacın altında doğum yapan kadın figürünü kim, neden çizmiş? Yoksa gerçekten Kur'an' da buyrulduğu gibi Rabbim Adem' den beri hep aynı şeyi mi söylemiş? Doğum yapan kadın Havva' mıymış? Zor sorular, üreperten şüpheler...
Bir hayvan neden hayvandır? İnsanı farklı yapan nedir? İnsan üstün müdür? Neden?
Eğer seni içeride tutanın ne olduğunu keşfedemezsen, dışarı çıkma isteğin zamanla zayıflar.
Bir yalanı tek başına ortaya çıkarırsan büyük bir fark yaratmayabilir. Ama bunu hep beraber yaparsanız fark edilir. Keza bir yalana da böyle kapılırsınız. Herkes gibi davranmak zorunda hissedersiniz. Bu düzende yerini almak istemeyenlere yem verilmez, aç ve yalnız kalırsınız.
İnsanlık tarihinde bu büyük dönüşüm (Tarım Devrimi) toplumları seçime zorladı. Take it or leave it! Al ya da bırak! Böylece yazarın isimlendirmesiyle tarımı seçenler Alanlar, ve seçmeyenler Bırakanlar oldu.
İnsanlık tarihi aslında MÖ 3,000,000 yılına kadar uzanıyor, bu tarihten kabaca MÖ 8,000 Tarım devrimine kadarki dönemde tüm topluluklar Bırakanlar' dı. Sonra Tarım Devrimi oldu, artan nüfusu sınırlandırmak yerine olanakları artırma yoluna gidildi, derken Çiftçi Kabil (Alanlar), Çoban kardeşi Habil'i (Bırakanlar) öldürerek bu kültürün yayılımını başlattı.
Alanlar' ın kültüründe evrim "insan"ın yaratılışıyla son buluyordu. Neden? Bu kültürde Dünya, İnsan için yaratılmıştı ve İnsan da Dünya'ya hükmetmek için. Peygamberlere büyük bir bağlılık vardı, hepsi meslek sahibiydi, Alanlar kültürüne uygundu. Böylece nasıl yaşanması gerektiğini öğreniyor ve öğretiyorlardı. Burada Hz.Muhammed' i vurgulamak gerektiğini düşünüyorum. Mesleği ticaretti, Avcı-Toplayıcı Bırakanlar kültürüne uygundu, çok yerleşik sayılamayacak Arap toplumuna gelmişti, İslam'ın yayılmasını istemişti, belki de böylece Bırakanlar çoğalabilecek, Dünya' da sürdürülebilirlik için bir fırsat oluşacaktı...
Evrim süreklidir, doğal seleksiyon biz kabul etsek de etmesek de iş başındadır. Alanlar kültüründe, sonunun felaket olduğunu gördüğü halde henüz gerçekleşmediği için aynı şekilde devam etme eğilimi vardır. Oysa ki rekabetin yasası tüm canlı türleri için olduğu gibi insan için de doğrudur: Diğer canlılarla yeteneklerin elverdiği ölçüde rekabet edebilirsin, ama rakiplerini avlamak suretiyle yok edemez, onların yiyeceklerini ortadan kaldıramaz veya yiyecek erişimlerini engelleyemezsin. Diğer bir deyişle, rekabet edebilir ama savaşamazsın. Bu yasa çeşitliliğe katkıda bulunur. Alanlar, dünyada türlerin yok olmasına yol açıyor, bu çok tehlikeli.. Herkese, her şeye rağmen sadece kendini düşünen bencil bir alt toplum haline gelir, dünyanın ekolojik sonunu hızlandırır.
40,000 kişilik bir toplum ve 30,000 kişiye yetecek kadar yiyecek kaynağı olsun. Bakiye 10,000 kişi için gıda yardımına başlarsanız "akut açlık" sorunu "kronik açlık" haline gelir. Çünkü karnı doyan 40,000 kişi seneye belki de 45,000 kişi olacaktır ve bu defa yardım edilmesi gereken 15,000 kişiyle karşılaşırsınız. Çözüm doğal seleksiyon olabilir mi? Çözüm gıda yardımını ille de "nüfus planlamasıyla birlikte" yapmak olabilir mi?
Eski ve Yeni Ahitte yaratılış hikâyesinde Bilgi Ağacı (kimin yaşayıp kimin öleceği bilgisi) ve Hayat Ağacı anlatılır. Kitabın kurgusunda Bilgi Ağacının meyvesi yendiğinde Alanlar, yenmediğinde Bırakanlar kültürü oluşacaktır. Hayat Ağacı, diğer türlerle birlikte doğal seleksiyona tabi olarak eşit şartlarda yaşamayı temsil eder. Aslında Adem' in Bilgi Ağacını tercih etmesi alanlar kültürü için iyi bir şey olduğu halde Kutsal Metinlerde hep Düşüş (Yükseliş olması beklenirdi...) olarak anlatılır.
Aynı Metinlere Alanlar' ın gözünden değil, Bırakanlar' ın gözünden bakalım. İnsanların doğal rutininde değil de, tarım düzeninin iş bölümü içinde yaşamak zorunda olmasını bir "ceza" gibi algılıyorlar, anlayamıyorlar. Üstelik bunun kendilerine diretilmesini de garip karşılıyorlar. Onların gözünde Adem'in (=insan demektir) düşüşüyle birlikte insanlar iyiler (çobanlar) ve kötüler (çobanları öldürmeye çalışan çiftçiler) olarak ikiye ayrılmıştı. Adem' i baştan çıkaran şehvet değildi, Havva (=Hayat demektir) ile yaşama arzusuydu. Ancak çiftçilerin aksine çoban olan Sami kavminde cinsiyetler arasındaki dengesizlik tehlikeliydi. 100 erkek ve 1 kadın, 100 bebek anlamına gelmez ama 1 erkek ve 100 kadın için bu olasıdır. Çiftçiler bu durum ortaya çıktığında dünyayı yağmalayarak ekilebilir alanı büyüterek çözüm buluyordu. Sami kavmiyse kız çocuklarının fazlasını toprağa diri diri gömüyordu... uzun zaman bunu sadece zalimlik olarak düşünmüştüm, şimdiyse anlıyorum ki soyun devamı için bulunan bir yöntemmiş.. Yani Adem meyveyi kabul ettiğinde sınır tanımadan yaşamanın cazibesine yenik düşmüş oldu. İşte bu yüzden ona meyveyi sunan kişiye Havva = Hayat denmiş.
Tüm dinlerde düşüş özünde bir itaatsizlik örneği. Masumiyetin yitirilişi olarak görüyorlar. İnsanoğlu iyi ve kötü arasındaki farkı keşfedene kadar masumdu. O bilgiye eriştikten sonra (Kabil' in, Habil' i öldürmesi bilinen ilk günahtır) düşkün bir varlık oldu. Bu gözle bakıldığında; insan asla tanrıların dünyayı yönetmek için kullandığı bilgiye sahip olamayacak ve eğer bu bilgiyi ele geçirmeye kalkışırsa, aydınlanmayla değil ölümle karşılaşacak (tüm dinlerde mahşerle ifade edilen zorunlu toplu ölüm ve ikinci hayat müjdesini hatırlayın). Adem, soyumuzun değil, kültürümüzün atasıdır!
Son derece kısa hafızalı toplumlara dönüşüyoruz, bunu isteyerek değil, farkında olmadan yapıyoruz. Çoğumuz için tarih 1900 lü yıllarda falan başlıyor. Böylece alternatif Bırakanlar kültüründen giderek kopuyoruz. Alanlar nesneler hakkında faydalı bilgiler toplarken (bilim) Bırakanlar insanlar hakkında topluyor.
Gerekenden daha fazlasına sahip olmanın ne faydası var?
Bahçede iki tane ağaç var; biri bizim, biri tanrıların. Tanrılarınki İyinin ve Kötünün Bilgisini Taşıyan Ağaç, bizimkiyse Hayat Ağacı. Hayat Ağacını bulmanın tek yolu bahçede kalmak, bahçede kalmanın tek yoluysa tanrıların ağacına dokunmamak...
Bırakanlar' ın yaşam tarzının avcı-toplayıcı olmakla ilgisi yok, diğer canlılara hayatta kalma fırsatı vermekle ilgisi var ve avcı-toplayıcılar gibi tarımla uğraşanlar da bu yaşam tarzını benimseyebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder