- İnsanlarla ilişkilerde temel yöntemler:
- Eleştirmeyin, kınamayın, şikayet etmeyin. Onları anlamaya çalışın.
- Dürüst ve içten övgüyü esirgemeyin.
- Karşınızdakinde istek uyandırın. Buna nasıl ulaşacağını gösterin.
- İnsanların sizden hoşlanmasını sağlamanın altı yolu:
- Başkalarıyla içtenlikle ilgilenin.
- Gülümseyin. Mutluluk dış koşullara değil, iç koşullara bağlıdır.
- Her zaman ismiyle seslenin.
- İyi bir dinleyici olun. Kendilerinden söz etmesi için diğerlerini cesaretlendirin.
- Karşınızdaki kişinin ilgilendiği konulardan söz edin.
- Karşınızdakine önemli biri olduğunu içtenlikle hissettirin.
- İnsanların sizinle fikir birliğine varmalarını nasıl sağlarsınız?
- Tartışmayı kazanmanın yolu tartışmaktan kaçınmaktır.
- Başkalarının görüşlerine saygı duyun, asla "yanılıyorsun" demeyin.
- Hatalıysanız, içtenlikle kabul edin.
- Daima dostça yaklaşın.
- Karşınızdakine "Evet! Evet!" dedirtin, Sokrat Yöntemini izleyin (olumlu cevaplanan seri sorular sorun)
- Bırakın karşınızdaki daha çok konuşsun.
- Bırakın karşınızdaki kişi fikirlerin kendisinden çıktığını sansın.
- Olayları karşınızdaki kişinin bakış açısıyla görmeye çalışın.
- Karşınızdaki kişinin fikir ve arzularına anlayış gösterin.
- Daima kişilerin hassas olduğu konulara değinin.
- Fikirlerinizi dramatize edin.
- Meydan okuyun.
- Lider olmak: İnsanları incitmeden ya da rahatsız etmeden değiştirmenin yolları:
- Bir liderin görevi insanların tutum ve davranışlarını değiştirmektir.
- Konuşmaya içten bir övgü ve iltifatla başlayın.
- İnsanlara hataları dolaylı yollardan anlatarak gösterin.
- Karşınızdaki insanı eleştirmeden önce kendi hatalarınızdan söz edin. Yani iğneyi kendinize, çuvaldızı başkasına batırın.
- Emir vermek yerine sorular sorun.
- Gerçek bir liderseniz, kimsenin hatasını yüzüne vurmayın.
- En küçük bir gelişmeyi bile övün. Beğenilerinizde içten, övgülerinizde cömert olun.
- Karşınızdaki kişiye korumak isteyeceği bir özellik yakıştırın.
- İnsanları yüreklendirin, hataların kolayca düzeltilebilecek gibi görünmesini sağlayın.
- İnsanların isteklerinizi seve seve yerine getirmelerini sağlayın.
* Yeni nesil tahminsiz dinamik stok yönetimiyle stokları azaltarak bulunurluk sağlayın. * Gününde teslim edin. * Nakit akışınızı iyileştirin. * SCAI>TECH.
25 Şubat 2021 Perşembe
Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale Carnegie / 2017 / kitap özeti
21 Şubat 2021 Pazar
Asla Vazgeçme Asla / Ali Türkşen / 2020 / kitap özeti
- "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiç bir zaman umudumu yitirmedim" - M.K.Atatürk
- Geçmişi fazla eşelemek mutsuzluk getirir.
- Hayata iki şekilde bakabilirsin: Ya bu benim hakkım dersin ya da bu benim şansım. Hak görünce elde ettiklerin yetmemeye başlar, şans görünce mutlu olur, tatminsizlik yaşamazsın.
- Disiplin şart! Zaman, şekil, görev, mali..
- "Bu benim engelim" yerine "Bu benim basamağım" dediğinizde engellerden öğrenebilirsiniz.
- Hayat, onu yaşamayı bilen cesur insanlarındır.
- Okumak ve gezmek iyidir, her ikisinin de hakkını verin.
- Başarı, başarmaya karar verdiğiniz an ve kendinizi görmek istediğiniz nokta arasındaki boşluğun doğru yöntemlerle doldurulmasıyla gelir. Bedelini ödemeye hazırsanız başarı mutlaka gelir.
- Hayatı "Keşke!" ile değil, "İyi ki yaşamışım!" ile değerlendirin.
- Bir yayı sürekli gergin tutamazsın. Siz kendinizi nerede görüyorsanız, oradasınız.
- Siz, kimin hayatını yaşıyorsunuz? Başkalarının ne dediği neden bu kadar önemli?
- Cesaret, korktuğunuz halde, idealleriniz, hedefleriniz, sevdikleriniz uğrunda yapmanız gerekeni yapabilmektir. Korkusunu yenebilen kişiye cesur denir, korkmayana değil.
- Paraşüt-motosiklet sizin sosyal statünüzle, zenginliğinizle, unvanınızla ilgilenmez, fizik kurallarıyla ilgilenir, egoya yer yoktur.
- "Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygulara dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, alışkanlıklara dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür." - Gandi
- SAT komando tipi liderlik: Lider ekibin yaptığı/yapamadığı her şeyden sorumludur. Ekibi hedefe inandırmak liderin işidir. Görev önemlidir ama ekip daha kıymetlidir, mesafeyi koruyun, işlere gereksiz müdahale etmeyin, gerektiğinde öne geçin.
- Durum Muhakemesi: Vazife= maksat + görev. Yapılan işin bir amacı (maksat) olmalı, maksada ulaşmak için ne yapılacağı (görev) eklenmelidir.
- Standart: Ölçemediğini yönetemezsin. Standart düşük olursa gelişimi önler, erişilemeyecek kadar yüksekse yılgınlık yaratır, makul ancak zorlayıcı seviyede olmalıdır. Kimse bir metrelik çıtanın üzerinden iki metre atlamaz!
- Mücadele sporları iş ve özel hayatta kişisel gelişimi olumlu etkiliyor.
- "İlim tercüme ile değil, tetkik ile olur" - M.K. Atatürk. Tercüme kitaplarda yabancı yazar/devletin izin verdiği kadarına yer alıyor, orjinali kadar güncel olmayabiliyor.
- Farklı görüşlerdeki insanlarla birlikte olun, zorlayıcıdır ama sizi geliştirir.
- Dante' nin Cehennem tasvirinde 7 ölümcül günah var: Kibir, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke, tembellik
- Yavaş başarı karakter, hızlı başarı ego oluşturur.
- "İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar" - Yaşar Kemal
- İyi, mutlu, huzurlu yaşamak için daha çok eşyaya değil, daha fazla paylaşmaya ihtiyacımız var.
- Ölmeden önce en çok pişman olunan 5 şey - Bronnie Ware: başkalarının beklediği gibi değil, kendi istediğim gibi yaşasaydım, bu kadar çok çalışmasaydım, duygularımı ifade edecek kadar cesur olsaydım, arkadaşlarımla bağlantımı koparmasaydım, daha mutlu bir hayat yaşamak için kendime izin verseydim...
- "Neye katlandığın değil, nasıl katlandığın önemlidir" - Seneca
- "İnsan birlikte en çok zaman geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır" - Jim Rhon
- Yelken eğitimi hayatı güzel betimler: Birinci sorunun cevabı sizdedir: "Nereye gitmek istiyorum?" İkinci sorunun cevabı sizde değildir, değiştirmeye gücünüz yetmez: "Rüzgar nereden esiyor?" Üçüncü sorunun cevabı sizdedir: "Hedefime ve rüzgar yönüne göre nasıl hareket etmeliyim?"
- Ödülü sahneye çıktığında alırsın, kimsenin seni seyretmediği saatlerde kazanırsın.
- İhtiyarsan hep geçmişten söz edersin, yaşlıysan gelecek planlarını anlatırsın.
13 Şubat 2021 Cumartesi
Adım Adım Yalın Dönüşüm / Ümmet Ayyıldız / 2020 / kitap özeti
Geleneksel tarzda üretim yapan alaylı-mektepli iki ortaklı ve işleri büyüyen bir firma anlatılıyor. İşler büyüdükçe makinalara, binalara yatırım yapılıyor; eleman gerektiği için nitelikli olmasa bile eleman alınıyor. Ancak artık müşteri beklentileri değişiyordu, yeni iş bulmak bir tarafa elindekini korumak bile zorlaşmıştı. Bilgiye ve sermayeye erişim eskiye nazaran kolaylaşmıştı, "geleneksel" artık yetmiyordu.
Selahattin Bey, alaylı ortak, "parasını verir alırım - ustalar kıymetlidir - gece gündüz sıkı çalışmalıyız - ben yeterince biliyorum - önemli olan üretimdir - para kazanmalıyız" zihniyetindeydi. Kerem Bey, mektepli ortak, "sistem yaklaşımlı - mutlu çalışan isteyen - gelecek için değişmeliyiz" zihniyetindeydi. Değişime aracılık etmek üzere kurumsal hayattan Zeynep'i işe alırken aralarında görüş ve yaklaşım farkı vardı. Zeynep "sistem konusuna inanmayanla sürdürülebilirlik nasıl sağlanır" endişesindeydi.
Mavi yakalıda yönetime ve ortama ilişkin "ayrımcılık var - önemli olan kalite değil, adettir - adamcılık var - değersiz (mavi ve beyaz yakada) hissediyoruz - disiplin zayıf - insan değil sadece işçiyiz" anlayışını fark etmişti.
Ustalar-ara yöneticiler işi biliyor ancak eğitime zaman ayırmıyor veya nasıl yapacağını bilmiyor veya "vazgeçilmez" olmak için istemiyordu.
Müşteri şikayetleri artıyor, siparişler gecikiyor, aşırı fazla mesai var, adam sayısı şişkin, fire yüksek, alan yetersiz, düzensizlik var, sirkülasyon yüksek, sık sık özel nakliye gerekiyor, iç/dış tamir yoğun, kalite seviyesi yetersiz..... Şirket zor durumdaydı!
Değişim kolay değil, zaman istiyor, konfor alanından çıkmak gerekiyor. Patronlar genellikle kıdemli usta ve yöneticilerini "dokunulmaz" yapıyor, söylentilere kulak asıyor. Problemleri göstermek hoş karşılanmıyor (elçiye zeval olmaz ama oluyor!), analiz etmek ve tekrarını önlemek üzere kök sebep-aksiyon için çalışmak değerli görülmüyor.
Yönetsel problemlere örnekler: Yönetim saha faaliyetlerinde yok, adamcılık var, organizasyon şeması-görev tanımları göstermelik, insan yerine maliyet odaklı kararlar alınıyor, performans sayılara göre değil subjektif değerlendiriliyor, organize geri bildirim mekanizması yok, şirketin amacı ve izlek belirsiz, acil (bugün) konuşuluyor ama önemli (yarın) konuşulamıyor, aceleyle karar alınıyor ve uygulamada farklılıklar yaşanıyorMavi-beyaz yakalıların "barışması" gerekiyor, toplantıyla bilgilendirme, düzenli geri bildirim toplama işe yarar. Dilek kutusunu samimi bulmuyorum-yönlendirmeye açık, ilk amire gitmek çoğu zaman teşvik edici değil-problem sıklıkla ilk amirle ilgili oluyor, çalışanın temsilcisi ne çalışana ne de yönetime güven vermiyor, en iyisi sahada gezen ve fırsat veren yöneticinin ilk elden geri bildirim toplaması...
Hat (bant) düzeni iyileştirilmeli; 6 operatöre bir grup lideri, 3 grup liderine bir takım lideri öneriliyor. Operatörler kendi gruplarındaki işlerin en az üçünü bilmeli, grup lideri grubundaki işlerin tamamını ve diğer gruplardaki işlerden en az birini bilmeli. Buna polivalans=çok işlevlilik deniyor, eğitim programının bunu desteklemesi sağlanmalı. Yapılan işler ve elemanlar iş zorluğuna göre sınıflandırılmalıdır.
Şirket zor durumdayken "gözetimin" iyileştirilmesi önemli, bunu çok eleman oluyor şeklinde düşünmemeliyiz. Yüksek sirkülasyon, çok çeşitli ürün, değişen müşteri öncelikleri, tedarik aksamaları, covid benzeri lokalde etki eden faktörler nedeniyle elemanlar alışık olmadıkları işlere sürükleniyor, az iş çıkarabiliyor, kalite riskine yol açabiliyorlar. Bu sebeple polivalans kritik önemdedir.
Gözetim için yen mezunlarla iyi sonuç alınamayabiliyor, işi/ücreti beğenmeyebiliyorlar. Önerilen önceden hazırlanmış bir programa uymak şartıyla stajyer alımıdır. Böylece stajyerler işe/ortama/ilgiye alışırken işletme de stajyerler arasında tercih yapma şansını elde eder.
7 Şubat 2021 Pazar
Ana Tanrıçadan Mevlana' ya / Ali Canip Olgunlu / 2012 / kitap özeti
Tevrat'ta bahsedilen 4 nehir Sakarya-Kızılırmak-Dicle-Fırat'tır. Tamamının kaynağı Anadolu'dadır, cennet olarak gösterilen bölgedir. Dizle-Fırat aynı isimle anılır, arası Mezopotamya'dır. Bu coğrafyada yaşayan, savaş-göç-sürgün vb etkileşimde olan Babilliler, Asurlular, Fenikeliler, Akadlar, Yahudiler, Mısırlılar, Araplar Sami milletidir. Bu uluslar Arapça, Aramice, Süryanice, İbranice ve Fenike dili konuşur, hepsinde de yazı tersten yazılır.
Tevratta çok söz edilen yerlerden biri de Urfa (Göbeklitepe!) şehridir. Hz.İbrahim'in hayat hikayesinde önemli yeri vardır. Hz.Şuayb, Hz.Eyüp, İbn-i Sina, Fuzuli,... hep buradan çıkmıştır.
Çatalhöyüklüler çiftçi-çoban olmuşlardı, toprak anaya yani ana tanrıçaya, dişil, tapıyorlardı. Yıllar içinde tanrısallık anaerkillikten, ataerkil, eril bir ifadeye dönecektir.
Yazı Mezopotamya'da Sümerler tarafından MÖ 4000 yıllarında kullanılmaya başlar, tarihin başlangıcı kabul edilir. Bundan önceki 3500 yılda Anadolu'da tek tanrıça inancı hüküm sürmüştür.
Hititlilerde Teşup baba tanrıydı, 3 ve 7 gibi sayılara değer verilirdi, ölünün ardından 3-7-40-52.günlerde toplanıp yemek yerlerdi, Anadolu'da bu gelenek devam ediyor.
Frigler 21 Martta gece ile gündüz süresi eşitlendiğinde yeni yılın uyanışını süslenmiş çam ağacıyla kutlarlarmış, bugünün noel çam süslemesi buradan geliyor.
Cinsel perhiz fikrine de rastlanırdı.
Yaratılış: Yunan mitolojisine göre yaradılış esnasında ensest vardır, Adem-Havva ve çocuklarının zorunlu yakınlaşmasını andırır. Prometheus ilk insanı balçıktan yaptı, Adem de balçıktan yaratıldı. Yunan mitolojisinde erkekten sonra kadın yaratıldı, Havva da, Adem'den sonra yaratıldı.
Mağara: Anadolu uygarlıklarının çoğunda mağara önemli bir yerdi, kutsallığın simgesi Hayat Ağacıydı. Toprak Ananın döllenme yeri olarak mağaralar görülürdü. Hz.İsa ve Hz.İbrahim mağarada doğdu. Hz.Muhammed bir mağarada Cebrail ile konuşur. Zeus da bir mağarada doğmuştur. Hıristiyan ve Müslüman anlatısındaki 7 uyurlar ve köpekleri Kıtmir 300 yıl bir mağarada uyurlar.
Ay: Anadolu uygarlıklarında önemliydi, Artemisin başında doğmamış ay (hilal) vardı. Güneş erkek, Ay dişiydi. Antik çağda Anadolu'da Ay takvimi kullanılırdı. Bugün islamda namaz vakitleri, dini bayramlar için hala Ay takip edilir.
Tufan: Yunan mitolojisinde Zeus insanları tufanla cezalandırır. Birebir aynısı Nuh Tufanıdır. Allahın tufanla insanları cezalandırması 7 sefer olmuştur: Adem'in cennetten kovuluşu, Nuh Tufanı (su), Hud Tufanı (kuraklık), Lut Tufanı (gökten taş yağması), Şuayb Tufanı (gökten ateş yağması), Musa Tufanı (Kızıldenizin yarılması), İlyas Tufanı (gökten ateş yağması). Sümer Gılgamış destanında da tufan benzer şekilde anlatılır.
Kurban: Yunan mitolojisinde kral kızını kurban edecekken Hermes ona bir koç getirir. Hz.İbrahim oğlunu kurban edecekken ona koç gelmesi aynı hikayedir.
Göğe yükseliş: Gılgamış destanında, Hz.Musa'nın 10 emir için yükselmesinde, Hz.İsa'nın çarmıha gerildikten sonra yükselmesinde, Hz.Muhammed'in miraç ile yükselmesinde çok benzer hikayeler anlatılır.
Sünnet: Başlangıçta Hırıstiyan-Musevi-Müslümanlar için sünnet vardı. Hz.İsa da sünnetliydi. Ondan sonra Hıristiyanlığın yayılımını kolaylaştırmak için yaşanan dejenarasyonda sünneten vazgeçildi. Bugün Musevi-Müslümanlar sünnete devam eder.
Kilise, cemaatin toplandığı yer veya bina değil, cemaatin kendisidir. Katolik, "evrensel" anlamındadır. Ortodoks, "doğru iman" anlamındadır. Protestan, "yerleşik ruhban ayrıcalıklı Hıristiyan görüşünü protesto eden" anlamındadır. Kur'an'da (toplum anlamına gelir) belirtildiği gibi tek bir din, tek bir kelam vardır, İslam, "Allah'a teslim olmak" anlamındadır. Hıristiyanlıkta Anadolu'nun yeri önemlidir, bilinen konsüller, önemli 7 kilise, Meryem Ana evi, son yemek,.... hep Anadolu'dadır. Haç sadece dini mekanlara özgü bir sembol değildir.
Yezidilik, temelde İslami bir felsefenin tarikatlaşmış şekliyken, aradan geçen zaman zarfında çevre pagan dinlerin etkisiyle yozlaşmıştır. Muaviye'nin oğlunun adı Yezid'dir.
İslamiyetin temeli ibadettir. Hz.Muhammed'in dediği gibi "kendiniz için arzu ettiğinizi başka insanlar için de arzu etmenizdir". İslamiyet çağdaşlığı, bilimi, sanatı, modayı teşvik etmiştir. Dinde zorlama yoktur, peygamberin bile görevi sadece tebliğ etmektir..
Hz.Ömer devletin başındaydı ama devletin neredeyse en fakiriydi. Hz.Osman akrabalarına "hayır" diyemediği için istemeden de olsa akrabalarına devlette önemli roller verdi. Kur'an'ın farklı lehçeleri Hz.Osman zamanında tek Kureyş lehçesi kalacak şekilde temizlendi.
Din, siyasete alet edilince gerçek tebliğden uzaklaşılmıştır. Muaviye ile beraber hilafet saltanatlaştırılarak İslamiyet derin bir kuyuya sürüklenir. Artık insanlar haklı ve soylu olanın değil, zengin olanın yanında yer almaya başlar. Hz.Ali ve çocukları yoksul ve soylu (Hz.Muhammed'in soyu) sınıfı, Muaviye ile başlayan ve oğlu Yezid ile devam eden süreçse zengin ve yönetici sınıfı oluşturur. Gelişen devlet içerisinde zengin-fakir arasındaki mesafe hayli artmıştır. Bu haneden Emeviler olarak bilinir. Emeviler, İslami kuralları bir kenara bırakıp Arap egemenliğine dayanan bir siyaset gütmüşlerdir. Emevi emperyalizmi, Arap olmayan müslüman halklar arasında Şiiliği canlandırı, muhalif tavır oluşur.
Emeviler sonrası Abbasi yönetiminde savaşlardan elde edilen ganimetlerin azalması neticesinde fakirleşen halk, İslamı iyice unutmuş; canının, boğazının derdine düşmüştür. Halk; fakirlik ve can korkusu, yönetim kesimiyse eğlence ve kibir gibi ana sebepler nedeniyle İslamiyeti yaşayamaz duruma gelir. Mezhepler ortaya çıkar, kaos yaşanır.
İslamiyeti evrensel boyuta sevgi yoluyla ulaştıran Türklerdir. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Hacı Bayram Veli,.. sevgi ve hoşgörüyle İslamı sevdirir. Selçuklu döneminde çıkan Celali isyanları devletin göçebe-fakir halka ikinci sınıf insan muamelesi yapmasına tepkidir.
İslam'ın kabulünden sonra kurulan Türk devletlerinin üst seviyesi (yönetim-askerler) koyu sünniyken halkın büyük bölümü Şii anlayıştadır.
Tasavvuf, kendi arzularıyla yokluğu varlığa değişenler, açlığı tokluğa tercih edenler, ihtiyacı olanlara her şeylerini verenler, Allah'ın varlığında yok olmayı seçenlerdir. Zahir "dil", batın "gönül"dür. 4 kapı; şeriat (seninki senin, benimki benim), tarikat (seninki senin, benimki de senin olsun), marifet ve hakikattir (ne senin ne de benim diye bir şey yoktur). Tasavvuf hayattan ve insandan kaçışı red eder. Tanasüh "ruhun bir bedenden diğerine geçmesidir", tasavvufta kabul edilmez.
DERVİŞ Farsça bir kelimedir, beş harfle yazılır:
- Birinci harf Dal yani d- harfidir, dünyayı terk etmek anlamındadır, inziva değil yaşanılan topluma göre kötü olanların terkidir
- İkinci harf Re dir, riyayı terk etmektir.
- Üçüncü harf Vav, yani v- harfidir. Varlığını terk anlamındadır. Nefsin terbiyesidir.
- Dördüncü harf y- dir, yalanı terktir.
- Beşinci harf ş- dir, şehveti terktir, sadece cinsel değil aşırı olan her şeyin terkidir.
Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü - Yunus Emre
Her ne ararsan kendinde ara - Hacı Bektaşi Veli
Eline, beline, diline sahip ol - Hacı Bektaşi Veli. El aslında İL dir, coğrafyana sahip olmaktır. BEL aslında soydur, atalarına-ecdadına sahip olmaktır, Türk kalmaktır. DİL aslında lisandır Türkçe diline sahip olmaktır
1 Şubat 2021 Pazartesi
Tek Derste İktisat / Henry Hazlitt / 1978 / kitap özeti
Kitap yazarın da söylediği gibi alınan kararların sadece kısa dönemdeki ve belli bir grubun üzerindeki etkilerine göre alınmasına yapılan bir eleştiri olarak yazılmış. Ekonomi üzerinde alınan politik kararları sayısal veriler kullanmadan mantık çerçevesinde çürüten bir yaklaşım benimsenmiş. Bu yüzden kitap ekonomi konusunda kavram ve analiz bilgisi gerektirmiyor. Özellikle piyasaya yapılan devlet müdahalelerin uzun soluklu etkileri birçok açıdan çok güzel bir biçimde anlatılmış.
Şu an ülkemizin de
gündeminde olan marketlerdeki fiyatların denetimi için bir kurul kurulmasının
nasıl bir etki oluşturacağını da o zamanın koşullarında değerlendirmiş.
Fiyatlar için piyasanın dengeleri dışında bir üst sınır belirlenmesi
tüketicileri kısa vadede olumlu etkileyecek gibi gözükse de aslında fiyatların
bu tür bir sınıra girmesi üreticinin kar marjını azaltacağı için arzı da
azaltacaktır. Çünkü kar edemediğini gören üretici üretimi kısacaktır. Bu arzın
düşmesiyle beraber eğer tüketicilerin ürünleri karne yöntemiyle alması
sağlanmazsa alım gücü yüksek olan kişiler bu ürünlerden daha fazla alıp yine
yardım edildiği düşünülen alım gücü düşük insanların ürüne ulaşması engellenmiş
olacaktır. Üretimin de kısılmasıyla uzun vadede bir kıtlık başlaması da
ihtimaller dahilinde. Tabi ki bu yöntem savaş gibi olağanüstü koşullarda kısa
bir dönemlik işe yarayabilir.
Peki bu politikaların kötü sonuçlara yol açacağı ortadaysa
neden hala uygulanması gündeme geliyor? Yazarın bu konudaki cümlelerini aynen
aktarıyorum: “Her birimiz üretici, vergi mükellefi ya da tüketiciyiz. Kişinin
bir politikayı savunması aslında o an kendisini ne olarak gördüğüne bağlıdır.
Bir üretici olarak (yalnızca kendi mallarını düşündüğünden) enflasyon
isteyecek; bir tüketici olarak ise (yalnızca kendi cebinden çıkacak parayı
düşündüğünden) tavan fiyatı konulmasını talep edecektir. Bir tüketici olarak
devlet ödeneğini peşinen kabul edecektir ancak bir vergi mükellefi olaraksa
devlet tarafından verilen ödenekler sebebiyle daha fazla vergi ödemek zorunda
kaldığında lanet okuyacaktır.” Bizim ülkemizdeki sorun da tam olarak bu. Uzun
dönemdeki sonuçları göz ardı edip kısa dönemde sadece belli bir gruptaki
insanların faydası düşünülüyor. Halbuki kısa vadedeki üreticinin sorunları,
uzun vadede tüm ülke için ortaya çıkacak sorunlar görmezden geliniyor.
Kitap makineleşme karşıtlığından, asgari ücret uygulamasına
kadar bakılmayan veya bakılmak istenmeyen açılardan yaklaşarak okura yeni bir
bakış açısı kazandırıyor. Uygulanan devlet politikaları hakkında fikir sahibi
olmak açısından okura birçok şey katıyor.
Örneklerle Kolay Ekonomi / Mahfi Eğilmez / 2012 / kitap özeti
Mahfi Eğilmez kitabın önsözünde kitabın okuyucularını televizyonda veya gazetede bahsedilen ekonomik dili anlayacak kadar bilgi sahibi etmek amacında olduğunu söylemiş . Kitapta ekonominin en temel kavramlarının günlük hayatta karşılaşabileceğimiz tarzdan basit örneklerle açıklaması yapılmış. Daha çok duyulan bilinen kavramlar Türkiye göstergeleri üzerinden basit bir şekilde aktarılmış.
Bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız kavramlar yazarın sade anlatımı ve örnekleriyle okuyucunun kafasında tam yerine oturuyor. Kitap adeta bir ekonomik kavramlar sözlüğü niteliğinde. Okuduktan sonra da bir haberde okuduğum ekonomik kavramı hatırlamak için tekrar açıp kavramı hatırladığım zamanlar da oldu. Bu yüzden tek seferlik değil sık sık kişinin başvurması gereken bir kaynak olarak görüyorum bu kitabı. En çok bileninden hiç bilmeyenine kadar herkesin zevk alarak okuyacağını düşünüyorum. Kitabın son sayfalarında “Şehir Efsaneleri” başlığı altında ülkemizdeki bazı kesimler tarafından kabul gören yanlış bilgiler vurgulanmış. Kitabın her bölüme giriş kapağında ise yazan sözler beni etkiledi. Birkaçını paylaşmak isterim:
Ekonomideki ilk ders kıtlıktır. Buna göre, insan ihtiyaçlarını karşılamakta kullanılan her şey kıttır. Siyasetteki ilk ders ise, ekonomideki ilk dersin dikkate alınmamasıdır.
Enflasyon saçınız varken 5 dolara yaptırdığınız saç tıraşını, saçınız döküldüğünde 10 dolara yaptırmanızdır.
Yüksek bir gelir, mutluluk için duyduğum en iyi reçetedir.
Limit Sizsiniz / Mümin Sekman / 2008 / kitap özeti
Kitap başarı konusuna birçok perspektif ve bakış açısıyla yaklaşıyor. Girişte “Şu hayatı nasıl yaşamalı?” sorusu ile okuru sorgulamaya itiyor yazar. Ardından içlerinden birçok ders çıkarılabilecek öyküler ve hayat hikayelerinden bahsediyor.
En
çok ilgimi çeken “Minik Serçe’nin” hayat hikayesi oldu. Sezen Aksu’nun Sezen
Aksu olmadan önce yaşadığı zorlukları anlatan bu hayat hikayesi insana
başarısızlığın başarıya giden yoldaki ilk adım olduğunu kanıtlar nitelikte.
Günümüzde adını ve şarkılarını sık sık duyduğumuz, çabaları sonucunda
Eurovision’a kadar yükselen sanatçının hayat hikayesi bende kendisine karşı
derin bir saygı hissi uyandırdı.
Bir
diğer hikâyede ise yazar okurlara bir kişilik eşleştirmesi yaptırıyor. Hikâyede
kralın labirente hapsettiği ve oradan kurtulmak için ne gerekli cesareti ne de
tekniği bulunan kurbanlar, kendi kanatlarıyla yükselmesinin kontrolünü kaybeden
deli cesaretine sahip İkarus karakteri, babası Daidalos kanatları tasarlayan
zekaya ve yeteneğe sahip ancak fazla cesareti bulunmayan mantıklı dengeci bir profil,
bir de alfa karakter olarak niteleyebileceğimiz hem akla hem cesarete hem de
bunların arasındaki dengeye sahip Thesseus bulunuyor. Yazar ilk önce burada
kendimizi hangi gruba koyduğumuzu soruyor ve bu kitabın amacının okuyucularda buradaki
cesur, mantıklı, tutkulu profillerin altın karmasını oluşturmak olduğunu
anlatıyor.
Kişinin
önündeki engelleri ve o engellere olan bakış açısını anlatan yavru şahinin
hikayesi de oldukça etkileyiciydi. Tutku ve cesaretine hakim olamayan yavru
şahin erken vakitte yuvasından uçuş denemesine kalkışıyor. Hızla yere
çakılmasına ramak kala anne çaylak kuş yavru şahini yakalayıp kendi
yavrularıyla beraber büyütüyor. Zamanla büyüdüğü yere ait olmadığını anlayan
kuş üvey annesinin isteği doğrultunda yuvada kalmak ya da hayallerine uçmak
arasında bir seçim yapıyor ve hayallerinin peşinden giderek yuvadan uçuyor.
Yazar burada yavru şahinin yaşadıklarını gerçek hayata çok güzel uyarlamış.
Yavru kuşun atlayışı sırasında anne çaylak tarafından yakalanmasını anlatarak cesaretin
gücünün talihi de beraberinde getireceğini göstermek istemiş. Yavru kuşun
büyüdükten sonra yuvadan uçma isteğinin engellenmesini ise çocuklarının hedeflerine
karşı ailelerin korumacı yaklaşımlarına benzetmiş. Ve şahinin de en sonunda
yaptığı gibi kişi de önündeki engeller ne olursa olsun içinde olan tutkusunu,
potansiyelini ortaya koymalıdır.
Bu
hayat öykülerinin ardından yazar kendi kanatlarıyla uçma derslerine başlıyor.
Özellikle başarmanın bir karakter değil durum olduğu vurgusu güzel bir bilinç
oluşturuyor. Sadece başarıya giden yol değil başardıktan sonra başarılı
kalmanın da önemini vurguluyor. Başardıktan sonraki koşullar başarmadan önceki
koşullardan farklı olduğu için ona uyum sağlamak da ayrı özellik ve çaba
gerektirir. Kendi adıma dikkatimi çeken kısım azmin karşısındaki kişisel atalet
vurgusu. Uçuşa başlamadan önce harekete geçmek gerekir. Bu hareket de kişisel
ataletin karşısında azmin gücüyle sağlanır.
Yazarın
durumları anlatırken kullandığı örneklemeler kurguyu oluşturmada inanılmaz
kolaylık sağlıyor. Yer yer ünlü düşünür ve şairlere atıfta bulunması da hoşuma
giden bir diğer detay oldu. Türkçedeki kelimelerin kökenlerine de dikkat
çekmesi kitabı ilginç kılan detaylardan birisi.
Kitapta
çok beğendiğim cümlelerden bazılarını alıntılamak istiyorum:
· Acı
ama gerçek başarımız kadar adam yerine konuyoruz. Başarımızın büyüklüğü kadar
saygı görüyoruz. Hatta neyi başarırsak, ona göre tanımlanıyoruz.
· Bilen
değil, yapabilen başarılı sayılmaktadır. Yapa”bilmek” kelimesi “bilmek”i içerir
ama daha fazlası da gerekir.
· Başarıyı
içimizde hazırlar, dışımızda gerçekleştiririz.
· Başarı
mesai saatlerine sığmaz
· Başarı
babadan miras kalmaz !
· Tembellerin
sandığının aksine, başarı için başka bir zamana, yere, imkana ihtiyaç yoktur,
her koşul kendi başarı öyküsünü çıkarabilir, nefes alınan her yerden başarı
çıkabilir.
· Başarmak
kendini şaşırtmaktır.
· Eğer
bir çocuk büyük adam olma geni ile doğmuşsa, ait olduğu yere gider; sizinle,
sizsiz ya da size rağmen !
· Bir
insanın en büyük serveti, işini çok iyi yapan biri olarak bilinmesidir.
· Başarı
tatlıdır ama çoğunlukla ter kokar.