Toplu taşıma çok düzgün, otobüsler dahil her şey planlanan zamana göre dakik işliyor. Berlin ilk izlenimim şehrin yeşil değil, yemyeşil olduğudur! Ancak kirli buldum, street art ve etraftaki renkli - protest - aykırı tiplere bakılırsa onca düzene rağmen kısmen hala asi, hala doğu-batı soğuk savaş izi taşıyan bir şehir.
Parlemento binasının en üstüne "şeffaflığı" sembolize ederek camdan bir kubbe yapmışlar, ziyarete açık ve ziyaretçiler cam kubbenin kenarları boyunca yürürken "aşağıdaki" parlemento çalışmasını izleyebiliyorlar, böylece parlementerlere "seçmenlerin onlardan daha yukarıda olduğu" hatırlatılıyor.
Bir çok yerde olduğu gibi ABD elçiliği yine şehrin en güzel yerinde, parlementoyla Holokost anıtının arasında kalıyor. Holokost anıtı oldukça ilgi çekici ve alışık olmadığım bir sanatsal bakış açısı içeriyor. Yapanlar neyi temsilen yaptıklarını söyleMEmişler, yani her ziyaretçi kendi hayal gücüyle ve elbette tarih bilgisiyle sınırlı olarak algılıyor. Dolayısıyla ben de kendi izlenimimi paylaşacağım. İlk bakışta düz zeminde küçük bir mezarlık görüntüsü var. Ben ayrı birimlerin her birini soykırıma uğrayan bir yahudinin mezarı olarak düşündüm. İçine girince inişler ve yokuşlarla uzayıp giden uçsuz bucaksızlığı fark ettim. Hayatının baharında, işleri yolunda giderken, evlenirken, çocuk beklerken çıkışta olanlar; işleri bozulan, yaşlanan, hastalanan inişte olanlar; sadece görebildiklerimiz değil kim bilir nerelerde daha ne kadar şiddet var hissi... Küçücük bebek kabirlerinden iri kıyım adamlara, çulsuzlardan zengin kalantorlara, işsizlerden mühendislere hiç kimseyi ayırt etmeden... Ben üzülerek ve dua ederek gezdim ancak özellikle gençlerin hiç bir tarih veya vicdan bilinci olmadan saklambaç oynayarak eğlenmesini de çok yadırgadım. İnancının ne olursa olsun şurada bu olayın anısına azıcık saygı duyulmalıydı...
Berlin şehir haritalarında duvarın yeri de kırmızı çizgiyle işaretli. Artık turistlerden başkasının umrunda değil belki ama çok tuhaf bir dönemmiş sahiden. Şehirde street artla kendini dışa vuran avrupalı asi tavır, göçmenlerle birlikte oryantal bir çizgiyle karışmış. Alışılmış Alman profili azalmış, kumral, esmer hatta çekik gözlü ve siyah Almanlar var, gay fikri sıradanlaşmış, bence "Avrupalı olmak uğruna" ari ırk fikri ciddi erozyona uğramış, ırkçı parti taraftarları da buna kuduruyor. Hatta Merkel' in bu gidişi fark ettiğini ve bu nedenle AB ye rağmen daha fazla göçmen istemediğini düşünüyorum. Duvar boyunca dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçılara yer tahsis edilmiş, eserleri duvarı süslüyor, farklı temalar var ama özgürlük fikri baskın. Curriculum Vitae isimli eseri beğendim, duvarın başlangıç - bitiş seyrini ölü sayılarıyla yüzüne vuruyor. Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkını kapatmak için uzun süre Batı tarafından ek vergi alıp Doğuya aktarmışlar.
Haritadaki işaretleri takip ederek Checkpoint Charlie' ye kadar yürüdüm. O zaman anladım ki Charlie bir isim değilmiş, İngilizcedeki C harfinin kodlamasıymış, duvardaki bir çok geçiş noktasından biriymiş. Filmlere konu olan en bilinen geçiş noktası. Kontrol kulubesi hala orada, tabelada "American Sector" e girdiğiniz / çıktığınız yazıyor, turistler hatıra fotosu çektiriyor. Yanıbaşında bir McDonalds restoranı var ve ironik şekilde kapılarında "American sector" e girdiğiniz / çıktığınız yazıyor, kapitalizm her yerde!
Şehir bisiklet dostu, trafik yavaş, bisiklet yolları var, telefondaki uygulamarla eşlenen kiralama kolaylığı dikkat çekici. Her yaştan bisikletli var, toplu taşımaya bisikletle birlikte binebiliyorlar. Bisikletin tamamı için değilse bile kısmen (parçaları) çalınma konusu yaygın.
Avrupa' nın her yerine çok uygun fiyatlarla ulaşım var, neredeyse bütün Avrupa kentleri Berlin' in banliyösü gibi, saç kestireceğin parayla Roma' ya uçabiliyorsun falan...
Gerçekten uluslararası ve marka bir şehir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder