İkinci Dünya Savaşı yılları, Almanlar Rusya'ya saldırmış, çoğunlukla soğuk kış ortamında geçen cephe gerisi günleri anlatılıyor.
Belirgin bir sosyalist doku var, emeğe övgü hissediliyor. İnsanlar çalışmak için yaşıyorlar, hıristiyan inancı tamamen kaybolmamış ama azizler çiftçilerin yaşayışına göre düzenlenmiş.
Kendini geliştirme, iyi olanların fark edilmesi, tarımda mekanizasyona geçişin başlaması, okuma yazma bilenlerin azlığı, yaşlılara hürmet fark ediliyor.
Sosyalist plan uyarınca her köyün tarım alanı, nüfusu, tarımsal alet envanteri biliniyor; her köye ne ekeceği , ne zaman başlayacağı, ne kadar ürün elde edeceği, nereye getireceği söyleniyor. En önemli düstur planın gerçekleştirilmesi.
Evin anası ile Toprak Ana konuşuyor, dertleşiyor, kocası ve 3 çocuğu askere gidiyor ancak savaştan canlı dönen olmuyor. Köy yerinde dul gelini gayrimeşru çocuğunu ilkel şartlarda doğurmaya çalışırken ölüyor, ahlak sıkıntıları, vicdan yarası seziliyor. Asker kaçağı, hırsızlık, zalimlik, toplum yararı için zor olanı yapmak,... hayattan kesitler güzel verilmiş.
Tercümesi çok akıcı. Beğendiğim bir kaç noktayı aynen alıntılıyorum.
- Hepimiz aynı teknenin hamuru olmuşuz.
- Gölgemi seyretmekten büyük bir zevk alırdım (öylesine güzelim:)
- Bilirdim onun bensiz gidemeyeceğini..
- Çiftçinin bütün zevki ekip biçtiğinin kendinin olmasıdır. (naif sosyalizm eleştirisi)
- Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize her gün azar azar çekidüzen vererek eksiklerimiz tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk..
- Hepsi de seçilmiş gibi gencecik, babayiğit delikanlılardı. Daha yaşamaya doymamışlar, çalışmaktan yorulmamışlardı.
- Bize değerimizi bu çocuklar kazandırdı.
- İyilik yolda bulunan, gökten düşen bir şey değildir, insan insandan göre göre öğrenir iyiliği.
- Ancak hiçbir onur oğlumun sağ olmasının yerini tutamaz.
- Sanki kapıyı yüreğimin üzerine çarpmıştı.