Mustafa Kemal'in "Tarihini bilmeden toprak, vatan olmaz" vecizesi müze duvarında okunuyor.
Kısıtlı ekonomik olanaklara rağmen buraya kaynak ayrılmış, bulunan en özgün parçalar Ankara / Anadolu Medeniyetleri Müzesine, ikincil olanlar Çorum Müzesine, diğerleri Alacahöyük - Boğazköy Müzelerine yerleştirilmiş.
Buradan Hititlerin başkenti Hattuşa' ya gidiyorum. Çok sayıda medeniyetin kesiştiği ancak en belirgin izlerin Hititlilere ait olduğu bir yöre.
İçerisinde arabayla gezilen 6 kilometrelik bir yol boyuna şehrin kapılarını, mabetlerini, pazar yerini gezebiliyorsunuz. Haritayla takip ediliyor, aydınlatıcı bilgiler panolarda Türkçe - İngilizce - Almanca olarak verilmiş. Asurlu tacirlerin mallarını sattığı pazar yerine Asur dilinde KARUM denilirmiş, bugün AVM adı olarak rastlıyoruz, tarihteki ilk AVM yi burada gördüm :)
Şehrin iç kısmı çayır gibi görünüyor ancak kaçış ve/veya tören için düzenlenmiş bir tünelle ormanlık alana çıkılıyor. Harç kullanmadan, yap-işlet-devret olmadan ücretsiz tünel yapmışlar, 70 metre uzunluğunda ve Mısırlılarla sadece savaşmakla kalmayıp uygarlıklarından esinlendiklerini gösterecek şekilde piramit oluşturmuşlar. Savaş arabaları, zırhlar, strateji derken önemli bir güç haline gelmişler. Hattuşa bin tanrılı şehir anlamındaymış, savaşarak işgal ettikleri yerlerde hangi tanrılar varsa benimseyerek kendi tanrılarının arasına koymuşlar, böylece yeni topluluklarda "kabullenme" kolaylığı sağlanmış, sadakat yaratılmış.
Çok yakınında açık hava mabed ve tören yeri olan Yazılıkaya var, tarihte bahar bayramı olarak bilinen Hıdrellez-Nevruzun ilk kutlandığı yermiş. Kayaların üzerine 12 ayı temsil eden 12 asker, tanrıları ve kralları temsil eden figürler kazılmış. Güneş Kursu tören alayının önünde ses çıkartacak şekilde sallanarak yürünürmüş, kurs güneşten gelen hayatı, etrafındaki figürler doğadaki doğal çoğalmayı-bereketi, iki yanındaki boğa boynuzları ilahi gücü simgelermiş.
En yakın müze Boğazköy'deydi. Ferah ve modern bir görünümü vardı Berlin' den iade alınan orjinal sfenksler burada sergileniyor. Kadeş anlaşması, evlilik akidleri o dönemin iki hanedanı arasındaki mektuplaşmalar, çivi yazısı kalemi, tableti gibi ilginç ayrıntılar var.
Çok yakınında açık hava mabed ve tören yeri olan Yazılıkaya var, tarihte bahar bayramı olarak bilinen Hıdrellez-Nevruzun ilk kutlandığı yermiş. Kayaların üzerine 12 ayı temsil eden 12 asker, tanrıları ve kralları temsil eden figürler kazılmış. Güneş Kursu tören alayının önünde ses çıkartacak şekilde sallanarak yürünürmüş, kurs güneşten gelen hayatı, etrafındaki figürler doğadaki doğal çoğalmayı-bereketi, iki yanındaki boğa boynuzları ilahi gücü simgelermiş.
Tekrar yoldayım, Çorum'a dönüyorum, aklımda "bunu Çorumlu yapmaz" esprisi var, derken bir yol kenarı panosunda web linkine rastlıyorum. Maalesef olumsuz bir çağrışımı olan bu deyişin hikayesi aslında anlamlı, bunun için bir web sitesi ve iki adet kısa video bile var.
Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdulaziz’in, 1860’lı yıllarda Kafkasya’daki soykırımdan kaçan ve bir kısmı Çorum’a yerleşen Çerkesler için yaptıklarına karşılık gönderdiği parayı “Onlar bizim kardeşimiz” diye geri gönderen Çorumlular için gazetede teşekkürname yayınlatmasıdır. Çorum halkının 154 yıl önce Çerkeslerle başlayan ve günümüzde de özellikle Irak ve Suriye’den gelen göçmenlere yardım elini uzatmasıyla devam eden bir süreçtir.
Bir diğer eğlenceli Çorum hikayesi de "dünyanın merkezi" olmakla ilgili. Nasrettin Hocanın bir meseline atıfla "inanmayan ölçsün" diyorlar.
Leblebisini de anmadan geçmeyeyim. 3.nesil cafeleri, havalı restoranları, yamaç paraşütü, ATV kiralaması, trekking parkurları, İncesu kanyonu, huzurlu camileri ve leziz mutfağıyla akılda kalan bir şehir.. Az bilinen diğer bir yanı da Orta Anadolu'da küçük sanayi için oldukça ciddi bir nokta olmasıdır.
Son olarak Çorum Müzesine gidiyorum. Dışı eski mimari, içi ferah ve modern bir müze, sesli rehber virüsün gazabına uğramış, özellikle etnoğrafya salonunu beğendim. Açık hava sergideki Hıristiyan Bizans izleri burada sadece Hititlerin değil, İslam-Hıristiyan kültürlerin de olduğunu hatırlatıyor. Sütun başlarındaki gamalı haçlar bu sembolün Nazi-Hitler'den çok önce bilindiğini gösteriyor.