Çeşitli referans dokümanlara aşağıdaki
link veya eklerden ulaşabilirsiniz.
· Tercüme ettiğimiz kitabın özeti,
· Yazdığımız kitap,
Neden Tahminleme Yapmak
Yetmez?
Belirsizlik
ve değişkenlik her zaman verimin düşmanıydı. Dolayısıyla hep bunlarla
savaşıldı.
Deming
İPK ile değişkenliği normalleştirdi, 6Sigma değişkenliğin tamamen
bitirilebileceğini umdu.
Sağlanan
kesinlik sayesinde satış tahmini yapabilecektik ve böylece ERP
kullanabilecektik.
Gerçekten
belli bir konuda gelecek tahmini yapılabilir mi?
Örneğin
1920 li yıllarda bir iş kurarken ekonominin genel yapısı gerçekten
öngörülebilir miydi?
Daha yeni
bir dünya savaşından çıkmışken, daha büyük bir yenisi akla gelir miydi?
Bildiğimiz
20.yy, olası tarih akışlarından sadece birisidir. Bu dönemin 4 etkili figürünü
hatırlayalım.
Churchill,
Roosvelt, Hitler, Mussolini’ nin aynı tarihlerde iktidarda olmalarını düşünün.
Diğer tüm
faktörleri bir tarafa atıp sadece doğum anındaki cinsiyete bakalım.
Dördünün
de erkek olması ihtimali 0,50 X 0,50 X 0,50 X 0,50 = 0,0625 = %6 dır.
Birisi
bile bayan olsaydı tarihin akışı tamamen değişebilirdi!
Başarı
potansiyeli %6 olan bir projeyi uygulamak ister miydiniz?
Şimdi
daha işle ilgili bir konuya geçelim.
Önümüzdeki
bir yıllık dönemde, her ay, her kurumdaki, her ilaç için tüketim tahmini
yapacağız.
Bunun
için geçmiş dönemdeki tüketim verilerini kullanacağız.
Ancak
çeşitli çekincelerimiz var..
Belki bir
dönemde kurumda ilaç kalmadığı için tüketimler düşük çıkmıştır, bu durumda
tahmin de düşük olacaktır.
Belki
havalar o dönemde her zamankinden soğuk veya sıcak olmuştur.
Belkiler
çoğaltılabilir.
Tahminlerde
hata çıkması normaldir. Vade uzadıkça, detay arttıkça, geçmiş veri
bulanıklaştıkça, gelecek belirsizleştikçe hata riski artar.
Tuhaf
olan “tahmine mutlaka ihtiyacımız olduğuna ve dahası tahmin edilebileceğine
olan inancımızdır”.
“Ama sık
sık tahmin revizesi yapıyoruz” diyebilirsiniz. Bu Deming’ in kontrol altındaki
sürece yersiz yere müdahale etmeyin dediği noktadır.
“Big Data
yorumluyoruz” diyebilirsiniz. Daniel Kahneman’ ın Thinking, Fast & Slow
eserinde atıfta bulunan çalışmalar, ağırlıklandırılmış çoklu parametrelerin
tahmin kalitesine katkısının neredeyse olmadığını gösteriyor.
Gece
araba sürüyorken far menzilinizden ötesini göremiyorsunuz ama yine de çok şükür
eve kadar gidebiliyorsunuz.
Tahminle
çalışmak, dikiz aynasına bakarak araba sürmeye benzer. Yol düz, hava açık,
trafik boş, hızınız düşükse idare edebilirsiniz.
Tahmin
gereksizdir demiyorum. Tahmine
göre satın almak, üretmek ve dağıtmak tehlikelidir diyorum.
Alternatifi
çevik ve uyanık olmaktır. Evrim, bunu başaranları ödüllendirmiştir.
*****
Nicholas
Nassim Taleb / Siyah Kuğu kitabı belirsizlikle ilgili önemli mesajlar içerir. Örneğin ortalamalar aldatıcıdır.
Değişkenlik tek bir parametreyle kolayca ifade edilemez, kafanızda canlandırması zordur.
Neden Optimizasyon
Yetmez?
Birlikte çok temel bir optimizasyon çözümü
deneyelim.
3 farklı istasyondan geçerek tamamlanan
bir üretim sürecimiz olsun.
4 farklı ürünümüz olsun.
Üretim planımızı 6 aylık yapalım,
optimizasyonu her ay tekrar çalıştıralım.
Bu ürünlerin maliyetleri, proses süreleri,
proses fireleri olsun.
Bu istasyonların kapasiteleri olsun.
Amacımız en uygun maliyetle azami satış
yapmak olsun.
Tipik bir doğrusal programın geçerli
olduğu aralık (relevant range) vardır.
Programın parametrelerinin değişime
hassasiyetleri analiz (sensitivity analysis) edilir.
Bu analizin izin verdiği ölçüde optimum
çözüm “iyileştirilerek” esnetilebilir.
Bu aralıkların dışına çıkıldığında çözüm
geçersizleşir.
Parametrelerin en azından bir sonraki
optimizasyon çalıştırmasına kadar geçen bir aylık süre zarfında belirlenen
aralıkta kalması olasılığını %95 alalım.
Senelerin fabrikası, oturmuş proses,
tecrübeli ekip ve kapasiteli optimizasyon yazılımıyla bunu bekleyebiliriz.
3 istasyon X 4 ürün = 12 “ortalama” süre +
3 istasyon X 4ürün = 12 “ortalama” fire +
4 ürün X 6 dönem = 24 “ortalama” talep +
3 ürün için “anahtarla ortalamalara dayalı
dağıtılmış genel giderli maliyet” derken kabaca 50 farklı parametrenin aynı
anda kendi aralıkları içinde kalmasını umuyoruz.
Tutma olasılığı
0,95*0,95*0,95*0,95*0,95*…..*0,95 =(0,95) ^50 = %8 dir !!
Modeli basitleştirip (fire iptal, sadece
3 dönem için tahmin kullanalım) 25 parametreye indiğinizde oran %28 e yükselir.
Tahmin kalitenizi fevkalade yapıp %95
yerine %98 ihtimale gelseniz bile 50 parametreyle başarılı olma
ihtimaliniz ancak %36 dır !!
Çok zaman harcayarak, detaylı veri
toplayarak, pahalı optimizasyon yazılımı ve kalifiye personel kullanarak
bulduğunuz çözümün “sadece belirsizliğe” karşı başarılı olma şansı %28 dir!
Böyle bir projeye dahil olmak ister
misiniz? Peki onaylamak ? Ya amirinizden onay istemek?
Aslında daha süreçler veya ürünler arası
bağımlılığa (İstasyon1 den mal gelmezse İstasyon2 o ürün için hazır olsa bile
boş kalır gibi) değinmedik bile…
İşte bu sebeple navigasyon yazılımlarına
göre bir saat önce çıkmamız yeterli görünse bile daha erken yola çıkıyoruz. Optimum
olduğu söylenen rotayı deniyoruz ama şu veya bu sebeple rotayı değiştiriyoruz.
Plan gereklidir, ancak önemli olan
icrasıdır!
Çevik ve uyanık olmak
gerekir.
Neden Birim
Maliyet Yetmez?
Birinci Sanayi Devrimiyle birlikte
dünyada ekonomi canlandı. Talep, o günün üretim kapasitesinin çok üzerindeydi.
Ne kadar kötü veya pahalı veya verimsiz bile olsa üretilen her mal için bir
müşteri bulunabiliyordu. Büyük oyuncular için sermaye birikimi başlamıştı.
Bu dönemin şartlarında Maliyet + Kâr =
Fiyat olarak ifade ediliyordu. Dolayısıyla daha çok kazanmak için ya fiyatı
yükseltmeli ya da birim maliyeti düşürmeliydiniz. Fiyat artınca talepte düşüş
riski vardı, maliyeti düşürmeye çalışmak daha uygundu. Bugün bile etkileri
devam eden tasarruf (Cost Reduction) eğilimi başlamıştı. Firmalarda
dikey entegrasyon vardı (Ford gibi), ölçek ekonomisi kavramı fark edilmişti.
Daha büyük miktarlarla üretince birim maliyet düşüyordu. O zamanın piyasasında
işçilik parça başı ödeniyordu, işletmeler %95 mavi yakalıydı, dolaylı
giderlerin payı çok azdı ve bu giderler ürünlerin işçilik süresine oranlanarak
dağıtılabiliyordu. Payları düşük olduğu için hata riski azdı. Üretilen mallarla
satılan mallar hâlâ denkti, stok oluşmuyordu.
Ticari borsalar belirmeye başlayınca
hissedarları doğru bilgilendirmek amacıyla ABD hükümeti GAAP olarak bilinen
dışardaki yatırımcılara yönelik ve geçmiş dönemi standart kurallarla raporlayan
bir muhasebe yöntemi geliştirdi. Bu yöntem Tek Düzen Hesap Planı olarak bugün
ülkemizde de hâlâ resmi muhasebe sistemidir. Bu sistem stok yapacak kadar
büyümeyi özendirdi, stoklar bilançonun aktif kısmındaydı, nakit gibi
yorumlanıyordu ve gelir tablosunda sadece dönemsel olarak satılan malların
maliyeti yazıldığı için firmaların kârları olduğundan daha iyi görünüyordu.
artan üretim kapasitesi artık talebe yaklaşmıştı. Üstelik bu yöntem birim
maliyet (unit cost) fikrini de destekliyordu. Stok iyiydi, fiilen
gerekenden fazlasını satın almak, üretmek hem birim maliyeti düşürüyor hem de
kârı artırıyordu.
Böylece daha büyük partilerle satın
almaya, alırken miktar iskontosu istemeye ve vermeye alıştık. Üretime daha
büyük partilerle girdik, çeşitlilik çok kısıtlı olduğu için müşteriler olası
gecikmeleri henüz fark etmemişlerdi. Dağıtırken de kamyon dolusu olmadan sevk
etmedik, ürün başına taşıma maliyetini düşürmek istedik. A ürününde ihtiyaçtan
fazlasını yapmak için üretim kaynaklarını meşgul tutarken aslında istenen B
ürününü yapamıyorduk. Müşteriler ürünü bulamayınca çare olarak partileri daha
da büyüttük, daha çok stok yaptık. Birim maliyetimiz daha da düşmüştü ama talep
olmayan mallar satılmadığı için nakit sıkıntısı başlamıştı. Ekonomik
Sipariş Miktarı (EOQ), satış tahminleri (forecasting), Malzeme
İhtiyaç Planlaması (MRP) bu dönemde ortaya çıktı.
Birim maliyet ile karar verirken
stratejik iş bütünlüğü kayboldu. Firmalar temel ve özgün yeteneklerini daha
ucuz sandıkları taşeronlara iş vererek körelttiler. General Motors firmasıyla
dikey entegrasyon bitti, kâr merkezleri kurgusu geldi. Böylece transfer
fiyatları (transfer pricing) hayatımıza girdi. Firmanın kaynakları atıl
kalırken dışarıda iş yaptırıp para ödeme dönemi başladı. Atıl kaynaklar israftı
ve kapatıldılar. Bir zaman sonra daha ucuz ithal kaynaklar içeridekilerin
yerine geçmeye başladı. Transfer fiyatları ve sanal kâr/zarar tabloları
işletmenin tamamı için bir fayda sağlamadığı halde ayrı ayrı merkezlerde prim
kazancı bile doğurabiliyordu. Ürünler çeşitlenmeye başladı, büyük partilerle
çalışmak artık müşterinin tepkisini çekmeye başlamıştı.
Firmalar üretime devam edebilmek için
stoklarını bayilerine "ittiler". Bayilerin yerleri ve paraları
tükenince alımları da durdu. Üstelik artık pazar hızla değişiyordu ve satış
kanalları eski ürünlerle tıkalı olduğu için yenilik yapılsa bile pazara ulaşmak
zaman alıyordu, gecikiyordu. Kamçı etkisi küçük talep dalgalanmalarını çok
katmanlı ve çok süreçli MRP boyunca geriye doğru artırarak taşıdı. Tahminler
tutmadı. Stoklar hâlâ bilançonun aktifindeydi ama artık "kötüydüler".
Yöneticilerin kafaları karışmaya başlamıştı. artık Kâr = Fiyat - Maliyetti. Tek
tek ürünler değil, firma toplamı önemliydi.
Toparlayalım. Bir yılan düşünün, önüne
çıkan fili bir çırpıda ağzına atmış olsun. Görüntüyü zihninizde canlandırın.
Fil yılanın ağzından kuyruğuna doğru giderken yavaşça sindirilip küçülecektir
ama yol boyunca yılanın düz gövdesinde büyük bir şişkinlik olarak
ilerleyecektir. Yaşanan budur.
Birim maliyet sanaldır, eski
paradigma ürünü bir fikirdir.
Bugün geçerli olan çeviklik ve
uyanıklıktır.
Neden Yalın Yetmez?
Toyota ile eş anlamlı anılır. Özünde Ford ekolü vardı,
ancak tek çeşit yerine belirli sayıda model ve opsiyon gerekiyodu, sürekli
talep yoktu, ancak belirsiz ve kesikli bir talep görülüyordu. II.Dünya Savaşı
sonrasında yokluklar, fakirlik, ada devleti olmaktan kaynaklanan hammadde ve
lojistik sorunları vardı. Şartlar zordu. Maliyet Muhasebesi burada da
paradigmaydı, Ohno bundan kurtulmaya çalışıyordu, hatta bir seferinde
tabancayla ofise bile dalmıştı.
Fiili satışlara duyarlı olarak üretmek, satınalmak istiyordu. Sık tip
değişimi, arızalar, devamsızlıklar, tedarikçilerin tutarsızlıkları yetmezmiş
gibi bir de maliyet muhasebesiyle boğuşuyordu. Lokal optimaların toplamı
maalesef global optimayı vermiyordu.
Ohno tahminlerin özünde hatalı olduğunu biliyordu, tahmine göre üretim veya
satınalma yapmak istemiyordu. Küçük partilerle üretime olan direnç maliyet
muhasebesi kaynaklıydı, aslında tip değişiminin ekstra bir maliyeti yoktu,
üretim dursa bile işçiler zaten maaşlarını alıyordu.
Ohno partileri giderek küçülttü, her seferinde başka sorunlar çıktı,
bunları çözdü. Her sorunda üretim duruyordu, pahalı bir öğrencilik dönemiydi,
üstelik tam 40 yıl sürdü! Yalında kapasite dengeleniyordu, kapasite fazlası da
israftı, önlenmeliydi. Her yerde, hep birlikte, hemen iyileştirme yapılmalıydı,
buna sürekli devam edilmeliydi.
Ohno’ nun esas amacı yalın olmak, kaliteli olmak, küçük partilerle çalışmak
vb değildi, o sadece daha çok satış yapmak istemişti. Gelen batılı
ziyaretçilerin dikkatini senelerce yöntemlere yönelterek dağıttı. Paylaşmakta
sıkıntı yoktu çünkü kendisinin 40 yılını alan bu süreci kısa zamanda başarıyla
tamamlamaları neredeyse olanaksızdı.
Yalın üretim yüksek hacimli tekrarlı üretim modeline (otomotiv, TV,..)
uygundu ama her firmanın üretim modeli böyle değildi. Çeşitlilik artınca
malzeme süpermarketlerini sığdıracak yer bulunamıyordu.
Tarihi evre olarak TKY, Yalın ve 6Sigmadan öncedir. Her ikisinin de kökleri
TKY dedir. Ancak bu yöntemde de çok çaba sarf edildiği halde uygulayıcıların
sadece %5 kadarı olumlu finansal sonuçlar alabildiler. Wallace Company, Malcolm
Bridge kalite ödülü aldığı halde ertesi sene iflas etti. Florida Power &
Light, Deming kalite ödülü aldı ancak peşinden finansal durumu nedeniyle bu
çabasını gözden geçirmek zorunda kaldı.
6Sigmada da odaklanma yoktur. Çok yoğun bir istatistik alt yapısı vardır,
seçkincidir, mükemmeliyetçidir. Bugünün piyasa şartlarında bir çok endüstride
bu kadar yüksek bir beklenti yoktur veya başka bir ifadeyle başarısızlık
maliyeti bu denli yüksek değildir. Örneğin hatalı bir ceket dikmekle, Boeing
uçak türbinine hatalı bir parça montaj etmenin başarısızlık maliyeti aynı
değildir.
Taichi Ohno ABD ziyaretinde Ford tesisini gezer, çok imrenir, maalesef
Japonya’nın şartları ABD gibi değildir. Çaresizlik içinde düşünürken bir
Walmart mağazasında dururlar, birden aydınlanır, bavulunu koridorun ortasına
koyar, üzerine oturur ve çalışanların rafları tamamlamasını seyreder. TPS
(Toyota Üretim Sistemi) doğmak üzeredir.
Dolayısıyla sanılanın aksine TPS Tam Zamanında Üretim değil, Tam Zamanında
Tamamlama sistemidir. Süpermarkette ortaya çıkan bir fikir nasıl üretim
içerebilir ki zaten?
Peki süpermarkette tamamlama nasıl gerçekleşir? Reyonların arkasında bir
depo vardır, içerisi de önceden belirlenen seviyelere uygun olarak İTİLEN
mallarla doludur.
Depo iterek doldurulduysa peki çekme nerededir? Piyasadaki talep hangi
sistemle çalışırsa çalışsın her firma için doğal bir çekme yaratır. Ancak talep
maalesef her zaman sürekli değildir, mevsimlik kesintiler veya ani çıkışlar da
içerebilir. Üstelik her ürün çoğu zaman çok sayıda parçanın birleştirilmesiyle
elde edilir.
TPS “seviyeleme” adı altında talebi sürekli hale getirmeye çalışır,
böylece iş yükünü stabil yapar, takt zamanını sık sık değiştirmeye gerek
kalmaz. Tüm hatlar takt zamanına göre “dengelenmiştir”, kapasite fazlaları
israftır ve elenmiştir. Bu şartlar altında talep değiştiği için takt zamanını
değiştirirseniz tüm hatların dengesini bozarsınız, sistem kararsız hale gelir!
İşçi sirkülasyonu, devamsızlık, arıza, kalite hatası, tamir, proses sürelerinde
değişkenlik, öncelik değişimi,… felakettir, kısa sürede tüm hat duruverir!
Seviyelendirilen talep doğal olarak “satış tahmini” içerir, tahminler
özünde hatalıdır, dolayısıyla bazı ürünlerden yetersiz bazı ürünlerden aşırı
üretim yapılır. Oysa ki aşırı üretim en büyük israftır!
Dahası bu ürünler için çeşitli parçalar vardır, her parça için işletmenin
bir yerlerinde süpermarketler vardır ve kanban sistemi bu marketlerin dolu
kalmasını sağlar, tabii ki İTEREK ! (süpermarketi tamamlarsınız ama belki de
esas üründe satış yoktur, bir zaman sonra fazla stok nedeniyle kanban kart
sayısını azaltmak istersiniz, talebin arttığı dönemlerde yetersiz stok
nedeniyle satış kaçırırsınız, bu sefer de kart sayısını artırmak istersiniz,
yumurta-tavuk-yumurta...)
Romantik bir idealle başlanan TPS yolculuğu itme, ürün çeşitliliği, sadece
belirli proseslere uygunluk, değişkenlik, süreçler arasındaki bağımlılık derken
hüsranla sonuçlanır. Zaten Ohno’ nun kendisi, Toyota’ da 40 yılda ancak
oturtabilmişti. Kolay değil tabii!
İtme sistemi eski paradigmadaki klasik kitle tipi üretimin esasıdır. Yeni
paradigmadaki akışa öncelik veren yöntemler itme fikrinden kaçınmıştır.
Peki itmenin tersi gerçekten çekme midir? Bir diğer alternatif
itmekten vazgeçmektir; itME!
Ford bunu önce yer işaretlemesiyle ve sonra da konveyörle sağladı. Kitle
tipi üretimdi, ancak basbayağı akış vardı!
MRP bunu ürün ağacı, net ihtiyaç ve akış süreleriyle yaptı. Böylece çizelge oluşturuluyordu ancak MPS marifetiyle tahminleri ekleyerek sistemin tılsımını kaçırmayı başardık!
MRP bunu ürün ağacı, net ihtiyaç ve akış süreleriyle yaptı. Böylece çizelge oluşturuluyordu ancak MPS marifetiyle tahminleri ekleyerek sistemin tılsımını kaçırmayı başardık!
Ohno bunu kanban kartlarıyla yaptı, kart yoksa üretim yoktu! Belirlenen
seviyelere kadar itilen mallar, daha sonra itmekten vazgeçilerek
tamamlanıyordu.
Goldratt bunu zaman tamponuyla sağladı. Böylece erken üretimi engelledi, üstelik
ürün çeşitliliği, talep dalgalanmaları, bağımlılık, değişkenlik ve sürekli
iyileştirme gibi bir çok kulvarda birden gelişme sağladı! Goldratt,
Kısıtlar Yönetimini, Yalın ve 6Sigmanın rakibi değil tamamlayıcısı olarak
gördü...
Neden Kısıtlar
Yönetimi?
Kavram Yalın - 6sigma ve Toplam Kalite
Yönetimini odaklayarak daha iyi sonuçlar alınmasına yardımcı olur.
Velocity ve Epiphanized iş
romanlarının Türkçe özetlerinde birlikte kullanım hakkında daha fazlasını
bulabilirsiniz.
Tercümesini bizzat yaptığım Isn't It
Obvious? isimli kitapta Kısıtlar Teorisinin
Tamamlama çözümü anlatılır, SCAI.TECH bu çözüme uygun çalışır.
Yöneticiler ve topluluklar alıştıkları
konfor bölgesinden ayrılmakta zorlanırlar. Herkes
birbirini izler.
Paradigma,
demokrasi gibi herkesin kendince anlam yüklediği bir kelimedir.
Başka bir ifadeyle paradigmayı ancak ya çok
yeni gençler ya da başka sektörden gelen tecrübeli kişiler değiştirebilir.
Kısıtlar Teorisi bünyesinde hazırlanan
iki video animasyon için youtube linklerini paylaşıyoruz:
https://www.youtube.com/watch?v=hcz1aZ60k7w
bu linkte değişime direnç anlatılıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=mWh0cSsNmGY
bu linkte Kısıtlar Teorisi için bir canlandırma var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder